ANAYASA MAHKEMESİ NEYE "EVET" DEDİ

Anayasa Mahkemesi sürpriz denebilecek bir sürede Anayasa değişikliği ile ilgili kararını verdi. Bu kararın olumlu yanı, Anayasa Mahkemesi’nin...

Anayasa Mahkemesi sürpriz denebilecek bir sürede Anayasa değişikliği ile ilgili kararını verdi. Bu kararın olumlu yanı, Anayasa Mahkemesi’nin yürürlüğe girmeden de bir yasanın denetiminin yapılacağını göstermesi ve Anayasa değişikliklerinde şekil denetimi kapsamında düzenlemelerin içeriklerinin değiştirilemez kurallar yönünden inceleneceğini bir kez daha ortaya koymasıydı.

Ne var ki bu karar, varılan sonuçlar yönünden tüm Atatürkçü, yurtsever, laik Cumhuriyet rejimini savunan aydınlar yönünden hayal kırıklığı yarattı. Doğrusu kendimize hep “Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmezse neyi iptal edecek; bugüne kadar yapılan hiçbir Anayasa değişikliğinde, Kurucu İrade’nin oluşturduğu, değiştirilemez nitelikteki Cumhuriyet’in temel değerlerine bu kadar aykırılık olmadı” derken, ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için yaşamsal önemde olan bu aykırılıkları Anayasa Mahkemesi görmedi.

Kuşkusuz bu sonuçta, Anayasa Mahkemesi üzerinde kurulan baskıların da büyük etkisi oldu. Anımsanacağı gibi Anayasa Mahkemesi için “Ana Muhalefet Mahkemesi”, “CHP’nin arka bahçesi” yakıştırmaları yapıldı; “Yüksek Mahkeme’nin görevinin değişiklikleri halkoyuna taşıması olduğu” dile getirildi. Kimi uydurma bilgilerle üyelerin üzerine gidildi. Baskılar büyük olasılıkla gerekli sonucu yarattı ve Anayasa Mahkemesi temel aykırılıkları bir yana bırakıp; bu temel aykırılıklar içinde iptal edilmesi gereken ayrıntıdaki kimi düzenlemeleri iptal etti.

İPTAL EDİLEN KURALLAR

Önce iptal edilen kurallara bakıp, sonra Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmeyen ya da iptal edilmesi için yeterli oyçokluğu sağlanamayan temel aykırılıkları yeniden anımsatmaya çalışalım.
Anayasa Mahkemesi dün (07.07.2010) açıklanan kararı ile,
- Anayasa Mahkemesi ve HSYK’na kimi kurumlarca (Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Türkiye Adalet Akademisi ve YÖK) üye seçilirken “her üyenin ancak bir adaya oy vermesi”ne ilişkin kuralla,
- Cumhurbaşkanı’nın HSYK’na doğrudan atayacağı 4 üyenin “üniversitelerin iktisat ve siyasal bilimler dallarındaki öğretim üyeleri ile üst düzey yöneticiler arasından da seçilebileceğine” ilişkin kuralı,
İptal etmiştir. Yapılan bundan ibarettir. Kuşkusuz bu kuralların geçici maddelerdeki yansımaları da iptal edilmiştir.
Davacının diğer istemlerinin tümü reddedilmiştir. Şimdi kısaca reddedilen istemleri de görelim ki, verilen kararda Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine yapılan haksızlığı gözler önüne serebilelim.

YASANIN TÜMÜ İPTAL EDİLMELİYDİ

Bir kez, Anayasa değişikliğine ilişkin yasanın tümü, Anayasa’nın 175. maddesindeki “teklif koşullarına” uygun önerilmediği, görüşülmediği ve gizli oylanmadığı için iptal edilmeliydi. Çünkü, değişiklikler, “uzlaşma” sağlanarak hazırlanmamıştır, milletvekilleri “iradesi”nin ürünü değildir, birkaç AKP’li milletvekili tarafından hazırlanıp Başbakan’ca onaylanan bir taslaktır. Hazırlığı bitmeden imzaya açılmıştır, milletvekilleri değişiklik metnini görmeden imzalamışlardır. Değişiklikler yalnız AKP milletvekillerinin imzalarıyla TBMM Başkanlığı’na sunulmuştur. Yangından mal kaçırırcasına, sabahlara kadar yapılan “göstermelik” görüşmelerle kabul edilmiş ve “gizlilik” kavramıyla hiç bağdaşmayacak biçimde oylanmıştır.

Tüm bunlar “teklif” koşuluna aykırılık oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin geçmiş kararlarında ve Anayasa Hukuku öğretisinde “geçerli teklif” bulunup bulunmadığının incelenmesi “şekil yönünden denetim” kapsamında görülmektedir. Yukarıda sergilenen “teklif koşuluna” aykırılıklar nedeniyle, yasanın tümü iptal edilmeliydi.

İkinci olarak, Kurucu İrade, Anayasa’nın 175. maddesinde TBMM’ne Anayasa’yı değiştirme yetkisini vermiş, ancak 4. madde ile bir “yasak alan” oluşturarak bu yetkiyi sınırlamıştır. Bu sınıra göre, TBMM, Cumhuriyet’in değiştirilemez nitelikteki demokratik hukuk devleti ilkesini diğer maddelerde yapacağı değişikliklerle dolaylı yoldan değiştiremez. Demokratik hukuk devleti niteliği, yargının, yasama ve yürütme erklerinden “tam bağımsız” olmasını gerektirir.

Oysa, yapılan değişiklikte Anayasa Mahkemesi ve HSYK’na Cumhurbaşkanı ve TBMM’nin üye seçmesine olanak sağlanarak, bu Yüksek Mahkeme ve Yüksek Yargı Organı’na yasama ve yürütme tamamen egemen kılınmakta ve böylece “yargı bağımsızlığı” yok edilmektedir. Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde hukuk devletinden, hukuk devletinin olmadığı yerde de demokrasiden söz edilemez.

Üstelik yasama ve yürütmeye egemen olan bir siyasal iktidar yargıyı da egemenlik alanına katarsa “faşist” bir yönetime kapı açılıyor demektir ki, böyle bir ortamda hukuk devletinden ve demokrasiden söz edilmesi olanaksızdır.

Bu nedenlerle, Anayasa Mahkemesi ve HSYK oluşumunu düzenleyen kurallar, Cumhuriyet’in değiştirilemez nitelikteki “demokratik hukuk devleti” niteliğini dolaylı yoldan değiştirici içeriktedir. “Teklif edilemez” kuralı da, tıpkı “teklif” kuralı gibi bir “şekil” kuralıdır. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi ile HSYK’nun yapısını değiştiren madde düzenlemeleri iptal edilmeliydi.

Üçüncü olarak, Anayasa’nın 175. maddesinde TBMM’ne, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması durumunda “hangi maddelerin ayrı ayrı, hangilerinin birlikte” oylanacağını saptama yetkisi verilmiştir. Bu yetki, anlam birliği ve içerik bütünlüğü olmayan tüm maddelerin birlikte halkoyuna sunulması yetkisini kapsamamaktadır. Böyle bir oylama, Anayasa’ya olduğu kadar, halkoylaması mantığına ve isterlerine de aykırıdır ve uluslar arası kurallarla da bağdaşmamaktadır. Yine böyle bir oylama halk iradesini “yanıltıcı” ve “yönlendirici” niteliktedir. Halkoylamasına ilişkin yasa kuralı “anayasa değişikliği” niteliğinde olmadığından ya da “Anayasa değişikliği için gerekli oyçokluğunu tamamlayıcı bir öğe” olarak görülüp, bu kural da iptal edilmeli ve halk bir yanlıştan kurtarılmalıydı. Bu da yapılmamıştır.

ASLINDA NE OYLANIYOR

Görüldüğü gibi bu savlar çok güçlü iptal gerekçeleri içermektedir. Ne yazık ki, büyük olasılıkla iptal yönünde oy kullananların sayısı nitelikli çoğunluk olan 7’ye ulaşmadığı için, (tıpkı AKP’nin kapatılması davasında olduğu gibi) temel konularda iptal kararı çıkmamıştır.
Seçim yönteminin iptalini önemli bulanlara, yandaş kurumlarca yapılacak seçimlerde hangi yöntemi getirirseniz getirin sonuçların baştan belli olduğunu; Yargıtay ve Danıştay’ın ise, Anayasa Mahkemesi ile HSYK’ndaki temsil oranlarının çok düşük bulunduğunu anımsatmak isterim.

Şunu da anımsatmak isterim ki, iptal için öngörülen yetersayı beşte üçten üçte ikiye çıkarıldığından, bundan sonraki Anayasa değişikliklerinde iptal çok daha güç olacaktır. Tıpkı parti kapatmalarında olduğu gibi… Ayrıca bundan sonraki değişikliklerin, laik Cumhuriyeti “daha İslami bir yapıya” dönüştürme, Başkanlık sistemi ile “tek adam” yönetimine geçiş, “federasyon” sisteminin kabulü gibi konularda olacağı da unutulmamalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği yönünden yaşamsal önemde olan bu değişikliklerin kabul edilmemesi için “güvendiğimiz dağlara hep kar yağdı.” Önce milletvekillerinin sağduyularına güvendik, olmadı. Sonra Cumhurbaşkanı bu yasayı bir kez daha görüşülmesi için TBMM’ne geri gönderir dedik, olmadı. Daha sonra, Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal eder dedik, o da olmadı. Şimdi son umudumuz halkımızda.

Bu değişikliklerin Türkiye Cumhuriyeti’ne vereceği zararların, aslında oylanacak olanın “Cumhuriyet rejiminin geleceği” olduğunun halkımıza çok iyi anlatılması gerekiyor.

Bir yandan, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirilip “irtica” ile “tarikat ve cemaatler” iç tehdit olmaktan çıkarılmaya çalışılırken, bir yandan da Anayasa değişikliklerinin ne pahasına olursa olsun yürürlüğe girmesi için gösterilen çabanın zamanlaması dikkat çekicidir.

LÜTFEN DİKKAT!

Bülent Serim
Anayasa Mahkemesi Eski Genel Sekreteri

Odatv.com

anayasa mahkemesi referandum arşiv