Anarşist mizah geliyor, Altın Portakal jürisinin işi çok zor

Bugün bir mizah filmi seyrettim kendime gelemedim. Gezi’yle kıvamını bulan anarşist mizah, sinema tarihimizin en kral mizah filmini çekti....

Bugün bir mizah filmi seyrettim kendime gelemedim. Gezi’yle kıvamını bulan anarşist mizah, sinema tarihimizin en kral mizah filmini çekti. Anarşistler içimizdeki üstün ırk, artık Türkiye’nin elinde Niçe’nin mısralarıyla ‘alevli bir mızrak var’, bu çocukları kimse tutamaz.

‘Siyasetsiz mizahı’ bitiren yepyeni devrimci bir politik mizah geliyor. Türk sinemasına hakim Kutsal Damacana, Kolpaçino, Cem Yılmaz serisi, Ata Demirer serisi, Recep İvedik mizah filmleri serisi içinde mutlaka çok beğendikleriniz var, ancak, üzgünüm, hepsinin pabucunu dama atan yepyeni sert hatta barbar bir ‘mizah’la karşı karşıyayız.

Neresinden başlasak, Levent Soyarslan adlı kırk yaşlarında yakışıklı bir genç, bir şekilde ulaştı bana, "bir filmim var izlemeni istiyorum" dedi. Fazla vaktim yok, arkadaşça harbice yüzüne karşı, "düşük zekalarla uğraşacak halim yok, en fazla on dakika ayırırım, kesmezse, biter" dedim, anlaştık ve başladı film.

Filmin adının filmle hiçbir ilişkisi yok, filmin adı Oflu Hocayı Aramak. Ofli Hoca falan denilince düşük bir mizah ortalama bir zekayla karşılaşacağımı sandım ve hiç yüz vermedim, üstelik filmin adı öyküyü kurmak günümüz vasat mizahıyla dalga geçmek için kasıtla ‘yanıltıcı’ konmuş.

Birkaç işsiz genç bir sponsor bulup bir Karadeniz belgeseli çekmek ister. Hikayemiz budur.

Arabesk filmi nasıl Türk sinemasıyla dalgasını geçip bir dönemi bitirmişse, filmimiz, Karadeniz belgeselleriyle dalgasını geçip ‘siyasetsiz mizahın’ sonunu hazırlıyor.

Film öncelikle ‘belgesel gerçeklikle’ dalgasını geçiyor, üstelik müthiş bir belgesel gerçeklik kıvamı sahiciliğinde. Bildiğiniz, artık suyu çıkmış bir Karadeniz belgeseli izlediğinizi sanıyorsunuz, değil, kurgu, belgesel estetikten milim şaşmadan yavaş yavaş absürd manyak deliliklere doğru ilerliyor, ve sinema nihayet gerçek bir şenlik hikayesi olarak kıkır kıkır akmaya başlıyor.

AKP zenginleri, AVM’ler, savaş, macera, doğa katliamı, kamp, çadır, yayla, horon, silah, sponsor, manzara, yeşil, yolda önünüze çıkan köylüler, belgesel röportajı, günümüzde yüzleştiğimiz çok şeyi, inceden ve çok eğlenceli, dalgasına sara sara ilerliyor film, devletin başçavuşuyla da devletle mücadele eden HES karşıtı aktivist kızlarla da dalgasını geçiyor, kusursuz gerçekçi diyaloglarla anarşist bir filmin içine düşüyoruz.

Ve kıkır kıkır tatlı bir uçmuşlukla, nereye sürüklendiğinizi bilmeden, sahici neşeli kahkahalı nefis bir öykü izler gibi kıpır kıpır derken birden barbar bir mizahın volkan gibi patlayan finalinde buluyoruz kendimizi.

Gülmekten infilak ederken, yaylada kamp sahnesinde kaymakam başçavuş HES’çi kızların tartışmasında, Nuri Bilge’nin belgesel-gerçeklik yanılsamalarını iğneleyen, köylülerin kurduğu gizli halk ordusu sahnesinde Kutsal Damaca ‘kurgusunun’ dibini bulup afallatan. üstün bir mizahın meydan okumasına şahit oluyorsunuz.

Filmin konusunu zinhar tek kelime söylemem, ancak başrol oyuncusu, Yaşar Kalyoncu’nun tipi, Mehmet Ağar Saadettin Tantan Tayyip Erdoğan ve ünlü inşaatçımız Ali Ağaoğlu’nun hepsinin toplamı, duruşu konuşması yürüyüşü jestleri günümüz siyasetçisinin tipi ve karakteri, hepsini anlatıyor, bu yetsin size.

Film, yeni moda meşhur zenginlerden ve ideolojik İslamcılık’tan ‘ayı sahnesiyle’ Türk gençliğinin intikamını kudurmuş bir vahşilikle alıyor.

Kutsal Damacana ve Nuri Bilge filmlerinin estetiğiyle eğlenen bir tuhaf karışımla ve evcilik oynar gibi eylem koymaya çalışan bilmiş kızları ve içinde yaşadığımız yeni zengin müteahhitleri insan içine çıkamayacak hale sokuyor.

Film dereler gibi neşeli akıyor, tek bir monoton sahnesi yok, gerçek bir ‘sinema-siyaset’ savaşı ve meydan okuması. Yıllar var ki kendimi tam da böyle sıkı bir makaraya bağlanmış bir kahkaha fırtınasında bulmamıştım, demek ki içimiz dolmuş ve patlatan sert bir politik mizah bekliyormuşuz.

Şunu söyleyebilirim Ekşi ve İnci Sözlük’ün derinindeki sert acımasız ve cascavlak mizahı ‘ayı sahnesiyle’ ete kemiğe bürünmüş buluyoruz.

Üstünde çalışılmış oyunculuklar, belgesele benzetilerek belgesel gerçekliğe güya öykünerek, sinemaya benzetilerek sanatsal gerçekliğe güya öykünerek bugün yaşadığımız dünyada hepimizle dalgasını geçenleri, itin .tüne sokan başka bir örnek yok.

Film açılışından kapanışa kadar yüksek zeka bir şamata bir komedi şov…

Film, Antalya Altın Portakal’da yarışıyor, ben de merak ediyorum, Altın Portakal jürisinin, para babalarına ve onları himaye eden siyasi iktidara karşı bağımsız bir gücü var mı yok mu, birlikte izleyeceğiz.

Sevgili okuyucu, politik mizahın ülkemizden hepten kovulmuş olması, belki de, politik mizahın büyük derin açlığı bizleri böyle neşeli coşkulu konuşturuyor.

Filmin final sahnesinde güya hayata meydan okuyan Niçevari manifesto cümleleri de ‘geyik’ten payını alıyor, yani filmi kurgulayan zekayla da dalgasını geçen, yepyeni bir mizahla karşı karşıyayız.

Nihat Genç

Odat.vcom

nihat genç arşiv