AKP’nin din eksenli eğitim projesi nasıl işliyor

Laik eğitim sistemini din eksenli eğitim sistemine çevirerek İslami rejimin gelecek kuşaklarını yetiştirme amacı güden Yasa’da (4+4+4 yasası) Kuran...

Laik eğitim sistemini din eksenli eğitim sistemine çevirerek İslami rejimin gelecek kuşaklarını yetiştirme amacı güden Yasa’da (4+4+4 yasası) Kuran ve Peygamberin Hayatı, ortaokul ve liselere seçmeli ders olarak konuldu.

"SEÇMELİ" KURAN DERSİ

Yasa’daki nitelemesi “seçmeli” olmakla birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, müftülükler, cami imamları, hatta vali ve kaymakamlar ile okul müdürleri sayesinde bu dersler “zorunlu” duruma getirildi. Uygulama aşamasında da, her nasılsa bu dersleri seçmeyen öğrencilerin çeşitli baskılar altında kalacağı, dinsizlikle suçlanacağı günler uzak değil.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yayımladığı seçmeli ders tanıtım videosunda, Kuran dersini, “Kuranıkerim’in bazı surelerini ezbere okumanın zevkini yaşayacaksınız. Bazı surelerin anlamlarını öğrenerek, Kuranıkerim’in hayatın içinde canlı ve rehber bir kitap olduğunu anlayacaksınız” diye tanıttı.

Siyasal iktidar tarafından atanan ve aynı dünya görüşünü paylaşan il mil­li eği­tim mü­dür­le­ri ile okul müdürleri, velilere, öğ­ren­ci­nin Kuran der­si­ni seç­me­si­ni sağ­la­mak için “bu der­se il­gi ol­du­ğu­nu, di­ğer ders­le­re ye­ter­li il­gi ol­ma­dı­ğın­dan o ders için sı­nıf açıl­ma­ya­ca­ğı­nı­”, “bir dersin seçmeli olarak okutulabilmesi için en az 10 öğrencinin bulunması gerektiğini, Kuran dışındaki dersler için sınıf açma şansının bulunmadığını”, “seçilen ders için yeterli öğrenci bulunmazsa, dersi seçen öğrencilerin devamsızlıktan sınıfta kalacaklarını”, “seçilen derse öğretmen bulunamazsa derslerin boş geçeceğini, bunun üniversiteye giriş sınavlarında zararı olacağını” an­lat­ıp, onları etkileyerek yönlendirmeye baş­la­dı­.

Binlerce boş gezen öğretmen adayını atamayıp “o derslerin öğretmeni yok” diyenler, Kuran ve Peygamberin Hayatı derslerinin öğretmen açığını da ilahiyatçılarla doldurmaya hazırlanıyordu.

VELİLER NASIL KORKUTULDU

Toplumun dinci kesimi ile dinci örgütler de boş durmadı. Cep telefonlarına Kuran dersinin seçilmesi için sesli mesajlar gönderildi. Milli Eğitim Bakanlığı, Kuran ve Peygamberin Hayatı derslerini seçmek isteyenleri engelleyenlerin şikayet edilmeleri için “Alo 147” ihbar hattı oluşturdu. Böylece veliler bir başka yoldan korkutulmaya, öğrenciler fişlenmeye başlandı.

Bakanlık, seçmeli dersler için “son tarih” (13 Eylül 2012) koydu. Bu tarihten velilerin doğru dürüst bilgisi olmadı. Amaç, derslerin veliler-öğrenciler yerine milli eğitim müdürleri ile okul müdürlerine seçtirilmesiydi.

Okullar açıldıktan sonra Milli Eğitim Bakanı, 480 bin öğrencinin Kuran-ı Kerim dersini seçtiğini açıkladı. Daha ilk yılda ortaokullarda bu kadar büyük sayıya ulaşılmasının bir nedeni, kayıtlar sırasında kurulan baskıysa, diğer nedeni de Başbakan’ın dediği gibi “milletin ruh kökünde” dindarlık/dinciliğin olmasıdır. Yıllardır ben de, ulusun büyük bölümünün, yoksulluk ve bilisizliği (cahilliği) nedeniyle kolaylıkla dinciliğe dönüşebilecek dindarlığın “ense kökünde yapışık olduğunu, onu hiçbir zaman özgür bir birey olmaya bırakmadığını, bunun politikacılar tarafından rahatlıkla kullanıldığını” söyleyip durdum.

ÖZEL VE ASKERİ OKULLAR DA UYGULAMADAN NASİBİNİ ALDI

Kuran’ın ortaokuldan itibaren ders olarak okutulması yetmemiş olacak ki, Türkiye Cami ve Kuran Kursları Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Recep Kıyak, Kuran-ı Kerim ve Peygamberin Hayatı derslerinin seçmeli ders olarak ilkokul 1. sınıftan itibaren okutulması için her yolu deneyeceklerini söyledi.

Türkiye’deki yabancı okullar (Robert Kolej, Fransız, Alman, Amerikan ve İtalyan kolejleri) önce kendilerini seçmeli ders konusunun uzağında sandılar. Ne var ki,

Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, “Bazı Özel Ortaöğretim Kurumları Haftalık Ders Çizelgeleri’nde 2012-2013 Öğretim Yılından” itibaren 9. sınıflardan başlamak ve kademeli olarak uygulanmak üzere değişiklik yaptı. Bu değişiklikle, bu yıldan itibaren Kuran ve Peygamberin Hayatının, anılan okullarda da seçmeli ders olarak okutulması kaçınılmaz duruma geldi.

Son darbe askeri okullara vuruldu. Başbakan’ın, son Parti Genel Kongresi’nde dağıtılan 63 maddelik konuşma metnine göre, askeri okullarda da müfredat değişikliğine gidiliyor. Genelkurmay Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında konuyla ilgili görüşmelerin yürütüldüğü, Talim Terbiye Kurulu’ndan çıkacak karar sonrasında askeri liselere de Anadolu liseleri müfredatının getirileceği, bu bağlamda “Kuranıkerim”, “Peygamberin hayatı” ve “temel dini bilgiler” derslerinin askeri lise müfredatına da seçmeli ders olarak gireceği belirtiliyor.

AKP'NİN "İSLAMİ CUMHURİYET" PROJESİ

Aslında AKP iktidarının, “İslami cumhuriyet” projesi kapsamında, Kuran öğretisiyle ilgili icraatı iktidara gelir gelmez başladı. Toplumun duyarlılığı gözetilerek işe önce eğitimden değil, Kuran kurslarından başlandı.

AKP, iktidara geldikten hemen sonra ilk adım 2003 yılında atıldı. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Yasası’nda yapılan değişiklikle ilköğretim çağındaki çocuğunu okula göndermeyen ya da Kuran kursu gibi özel kurslara gönderen velilere öngörülen hapis cezası para cezasına çevrildi.

2004 yılında yeni Türk Ceza Yasası’nda getirilen düzenlemeyle kaçak kurs açanlara verilen hapis cezasının üst sınırı 3 yıldan 1 yıla düşürülerek erteleme kapsamına alınırken bu kursların kapatılması uygulamasına son verildi. Kaçak kursları işletenler ve bu kurslarda öğreticilik yapanlara verilen hapis cezaları kaldırıldı. Böylece kaçak kurs açılması özendirildi.

2005 yılında Diyanet tarafından açılan Kuran kursları ile dernek, vakıf ve gerçek-tüzel kişilerce açılan yurtların Milli Eğitim Bakanlığı’nca denetlenmesi hükmü, dinsel öğretiyi devletin gözetim ve denetiminden kurtarmak için, bir yönetmelik değişikliğiyle kaldırıldı.

Çocukların Kuran kurslarına katılma yaşı düşürüldü. 28 Şubat sürecinde 8 yıllık kesintisiz eğitimi tamamlamayanların, yani soyut işlemler çağına geçmemiş çocukların Kuran kursuna gitmeleri önlenmişken; bu yasak önce, DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti döneminde 5. sınıfa indirildi, mevcut siyasal iktidar döneminde de yaş sınırı tümüyle kaldırıldı.

07.04.2012 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Eğitim ve Öğretimine Yönelik Kurslar ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği” ile de;

- Kuran kurslarının açılmasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın rolü tamamen kaldırıldı,

- Kurslar, Milli Eğitim Bakanlığı gözetim ve denetiminden çıkarılıp, tümüyle Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlandı,

- Kuran kursları ve yaz Kuran kursları yaygınlaştırılıp, süreleri uzatıldı,

- Yatılı Kuran kursları açılmasına olanak sağlandı,

- Kurslara kayıt yaptırmak için yaş sınırı kaldırıldı,

- Kurslarda dini içerikli sosyal ve kültürel etkinlik yapılmasına, böylece siyasal İslam propagandasına olanak sağlandı,

- “Atatürk ilke ve devrimlerine aykırı hareket eden”, “devletin, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü bozacak etkinliklerde bulunan”, “bölgecilik ve ırkçılık propagandası yapan” Kuran kurslarının kapatılmasına ilişkin kural yönetmelikten çıkarıldı.

Bu uygulamalar Kuran kursu sayısında artışa neden oldu. 2003’te 3 bin olan Kuran kursu sayısı 9 bine, 45 bin olan yaz Kuran kursu sayısı da 65 bine ulaştı. Yalnızca Diyanet İşleri Başkanlığı denetimindeki Kuran kursu sayısının 12 bin olduğu, çeşitli dernek, vakıf ve cemaatlere bağlı kurs sayısının ise bilinmediği, Eğitim-İş tarafından açıklandı.

BAKANLIK İLE NURCU HAYRAT VAKFI EL ELE

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim sisteminde değişiklik yaptıktan birkaç gün sonra Kuran kursları için düğmeye bastı. Bakanlık ile Nurcu Hayrat Vakfı arasında 3 Nisan 2012 gününde bir protokol imzalandı. Protokolde, Hayrat Vakfı’nın ilk aşamada açacağı yaklaşık 300 merkezde Kuran okumayı ve Osmanlıca’yı öğretmesi öngörüldü. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bile bu kursları denetlemeleri önlendi. Merkez sayısının kademeli olarak 900’e çıkarılması planlandı. Bu arada, Hayrat Vakfı’nın, Said-i Nursi’nin talebesi sayılan Ahmet Hüsrev Altınbaşak tarafından 1974’de kurulduğunu, temel amacının, “rızayı ilahi yolunda Kuran’ı Kerim’e hizmet etmek” olduğunu anımsatmak gerek. (Işık Kansu, Cumhuriyet, 21.05.2012)

Yaz Kuran kursları

Kuran kurslarına, cazip kılmak için yaz okulu görüntüsü verilmeye başlandı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kuran kursları yönergesinde yaptığı değişiklikle okullarda yaz Kuran kursları açılmasına olanak sağlandı. Okulların kapanmasıyla birlikte okullarda Kuran kursu açılması için Milli Eğitim Bakanlığı da izin vermeye başladı.

Bakanlık ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokole göre, kurslarda sabah kısmında din eğitimi görecek çocukların öğleden sonra spor etkinlikleri yapmaları kurala bağlandı. Böylece kursların cazibesi artırılmaya çalışıldı.

Hükümet, Bekir Bozdağ tarafından açıklandığı gibi yaz Kuran kurslarında “ilköğretim 5. sınıfı bitirme” koşulunu kaldırmaya hazırlanırken, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen yaz Kuran kurslarına katılım yaklaşık 2 kat artarak 2 milyon kişiye ulaştı. Diyanet’in verilerine göre, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında yaz Kuran kurslarına katılanların sayısı 1.019.785 iken, bu sayı 2009 yılında 1.881.637’ye çıktı.

Ödüllü Kuran kursları ve namaz çağrıları yapılır oldu. Çocukları kursa çekmek için çeşitli hediyeler öngörülmesi dikkatlerden kaçmadı. Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı il spor merkezleri kayıt yaptırmak isteyen öğrenci formlarında “hangi Kuran kursuna gidiyorsunuz” sorusunun yer aldığı ortaya çıktı. Sanki, sporcu olmak için Kuran kursuna gitmek gerekli bir koşulmuş gibi… Ama kuşkusuz iktidarın amacı, yaşamın her alanına bu konuyu yaymaktı.

Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran kurslarında bu yıl hedef büyüttü. Geçen yıl 1,5 milyon öğrencinin kayıt yaptırdığı kurslara, yaş sınırının da kaldırılması nedeniyle bu yıl 2 milyon başvuru olmasının beklendiği açıklandı.

Geçen yıl pilot uygulaması kimi illerde yapılan “İhtiyaç Odaklı Kuran Öğretimi”nin bu yıl tüm Türkiye’de uygulanmasına karar verildi. İl Eğitim Kurulu tarafından organize edilecek kurslarda katılımcılara 144 saat eğitim verileceği; kayıtların 17 Eylül’de, kursların 24 Eylül’de başlayacağı; kursu bitirenlere diploma gibi sertifika verileceği gazete haberlerinde yer aldı.

Özelleştirme furyası Kuran kurslarına da sıçradı. Ankara’da bir dershanenin açtığı yaz okulunda Arapça, Kuran ve din dersleri öğretilmeye başlandı. Üstelik Başbakanlık personelinin çocuklarına % 50 indirim yapılacağı açıklandı. Başka birkaç ders eklenerek Kuran ve din kültürü derslerinin özel sektör tarafından verilmesi yaygınlaştırılmaya başlandı.

Medrese eğitimi

İsmail Ağa cemaatine yakınlığıyla bilinen Fatih Medreseleri’nin geniş katılımlı bir icazet töreni düzenleyeceği; 12 Ağustos’ta Abdi İpekçi Spor Salonunda, siyasilerin de katılımıyla düzenlenecek “Türkiye Hafızına Sahip Çıkıyor” töreninde 150 kişinin hafızlığa ve hocalığa terfi ettirileceği gazetelerde yer aldı. İstanbul’da 100’e yakın medrese açılmasını ve 33 bin kişiye Kuran öğretilmesini sağlayan Fatih Medreseleri’nin, laik Türkiye Cumhuriyeti’nde 1986 yılından beri etkinliklerini sürdürdüğü de haberlerden öğrenildi.

Artık üniversitelerde bile medrese eğitimine geçilmesi tartışılır oldu. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ile Van Valiliği’nin organizasyonunu üstlendiği, üniversitede gerçekleştirilecek, cemaatin vakıflarından Akademik Araştırmalar Vakfı ve Risale Akademi’nin işbirliğiyle düzenlenen “Medresetüzzehra Sempozyumu”nda medrese eğitiminin tartışılacağı açıklandı. Böylece yurttaşlarımız, Cumhuriyet’in kuruluşuyla kaldırılan medreselerin laik Cumhuriyet’te yeniden gündeme alındığına tanıklık etti. Hem de bu tartışmalar bir bilim yuvasında (!) yapılacaktı.

Medrese tartışılacak

Devlet kurumlarının nasıl Cemaat propagandası yaptığını gözler önüne seren sempozyumda, 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu sonucu kapatılan medreselerin tekrar açılması gündeme gelecek. Üç gün sürecek olan sempozyumda, “Medresetüzzehra modeli medreseler persfektifi”, “Medresetüzzehra eğitim yaklaşımları ve uyglulama persfektifleri” ve “Medresetüzehra ve Said Nursi’nin eğitim felsefesi” konu başlıkları tartışılacak.

Vergi indirimi desteği

Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü (İŞKUR) tarafından il müdürlüklerine gönderilen talimatta, cami ve Kuran kurslarının onarımının kurum tarafından yapılması istendi. Bununla yetinilmedi, Kuran kurslarının yaygınlaşmasını sağlamak için, “yaygın din eğitimi veren tesisler yapanların”, yani fiili olarak “Kuran kursu” yaptıranların vergi indiriminden yararlanması için yasa çıkarıldı.

Bundan böyle çağdaş eğitime destek verenlere daha az, dini eğitime destek verenlere daha çok vergi avantajı var. Gelir ve Kurumlar vergisi yasasına göre kamuya yararlı dernek ve vakıflara (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Mehmetçik Vakfı gibi) yapılan bağış ve yardımlar, beyan edilen gelirin %5’ini aşmamak kaydıyla, beyan edilen gelirden düşülebiliyor. 15 Haziran 2012’da yürürlüğe giren 6322 sayılı yasa ile Gelir Vergisi yasasının 89. maddesine bir ekleme yapıldı. Buna göre, cami ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin yapımı giderleri ya da bu konudaki bağış ve yardımların tamamı gelirden düşülecek.

Kuran kurslarını ekonomik yönden güçlendirmek için de önlem alındı. 2860 sayılı yasa uyarınca kurban derilerini toplama yetkisi THK’nda olmasına karşın, derilerin onda dokuzunun cemaatler, vakıflar, bunlara ait yurtlar ve Kuran kursları tarafından toplanmasına göz yumulmaya başlandı.

Okullarda zikir sesleri

Okullarda Kuran öğretiminin, ezberletmeyi kolaylaştırmak için koro halinde yapılması öngörüldü. Bunun nasıl yapılacağına da, Ensar Vakfı’nın 2006 yılında kurduğu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri Platformu Rize Şubesi’nin, din derslerinin nasıl işlenmesi gerektiği konusunda düzenlediği çalıştayda karar verildi. Alınan kararlar Türkiye’deki Platform üyesi 8.500 din öğretmeniyle paylaşıldı. Çalıştayda, Kuran’ın koro halinde okunması konusunda şu karar alındı: “Her seferinde yeni bir öğrencinin katılımı ile duanın koro şeklinde okunması tekniği, sınıf mevcudunca okunana kadar süren bir sesli dua etkinliği uygulanabilir. Ravel’in Bolero parçasında olduğu gibi, her başa dönüşte koroya bir yeni ses daha katılır. Öğretmen ellerini kaldırınca öğrenciler tahtada yazan duayı yüksek sesle, ellerini indirince alçak sesle okurlar.”

Kuşkusuz bir toplumda bireylerin dinini öğrenme gereksinmesi vardır. Ancak laik devletlerde bu gereksinime yanıt verecek yer okullar değildir. Bu gereksinim, devletin denetim ve gözetiminde Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı dini tesislerde giderilir. Bunun için çocuğun tercih yapabileceği yaş beklenir ve seçim tümüyle kişinin özgür iradesine bırakılır.

Bu işi okullara taşımanın bir tek amacı vardır; o da, işi “seçime” bırakmamak, çok küçük yaşta çocukların beyinlerini yoğurup biçimlendirmektir. Bu yöntemle Atatürk Cumhuriyeti’nden rövanş almak ve İslami cumhuriyetin gelecek kuşaklarını sağlam biçimde yetiştirmek hedeflenmektedir.

Bu hedefin ve yasalarla, uygulamalarla yaratılan yukarıda açıklanan durumun “laik eğitim ve Öğretim Birliği” ilkeleri yanında, “laik, demokratik Cumhuriyet” ilkesine, “ulusal birlik” ve “eşitlik” ilkelerine aykırı olduğunda duraksama yoktur. Ancak bu gidişe “dur” diyecek bir merci de kalmamıştır.

Bülent Serim

Odatv.com

arşiv