AKP kaşınıyor

Nihat Genç yazdı: AKP kaşınıyor

1.. Birkaç yıl önce yargıda emniyette cemaatin hakimiyeti mutlak’tı, ne zaman ki ‘dersane’ tartışmaları başladı, güç gösterme hevesleri başladı, ve 17-25 Aralık darbesini planlayıp bakanların kapısına dayandılar, fırtına koptu, kuzu kuzu Silivri’ye giden komutanların aksine Tayip Erdoğan’ın korumaları kapıya dayanan savcılara polislere silahları çekti, dinleme skandalları ortalığa saçıldı, ip koptu..

Denebilir ki ‘cemaat’ panikle saldırıya geçmeseydi aracı dostları sayesinde dersane tartışmasını yumuşatacak ya da dengeleyecek ve iktidar ortaklığını bugünlere kadar sürdürebilecekti..

Kırk yıl sabretmesini bilmiş ve gizlenme teknolojisinde uzmanlaşmış bir cemaatin birden kendini gösterip ortaya atlaması önemli bir karar noktasıdır..

Ama bugün cemaat ortaklığı neden bozduk neden çil yavrusu gibi dağıldık sorusunu bir derin muhasebe olarak kendine soruyorsa, verilecek cevaplar cemaatin de bir ‘ideolojik yapı’ olduğu gerçeğini göz önüne alarak başlayacak

Her ideolojinin ‘zamanları’ vardır, her ideolojik yapı ‘sabırsızdır’, her ideolojik yapının ‘beklentileri’ vardır, her ideolojik yapının ‘hedefleri vardır’.. Her ideolojik yapı ‘ele geçirmek ister’.. Her ideolojik yapı ‘tek bir yerden yönetilir’, çoğaltabiliriz.

Devlet olmak başka bir şeydir..

Bugün aynı derin hataları ‘iktidar partisi’ yapmaktadır..

Başkanlık tartışması tıpkı cemaatin sonunu hazırlayan felaket karar anı gibi AKP için sonun başlangıcıdır..

Ne güzel işte, devletin tüm imkanlarına kurumlarına hakimsiniz, sizi büyük bir iç karışıklığın önünü açacak ‘kararlara’ zorlayıp bu kazanımları tehlikeye riske atacak kadar ‘ayartan şey’ nedir?

Cevap, AKP’yi de yönlendiren ‘ideolojik bir saat’ var..

AKP’lileri telaşlandıran acil kararlar almaya zorlayan hemen sonuca gitmek için topluma ve kurumlara karşı ‘saldırı’ ‘savaş’ pozisyonuna sokan bu ‘ideolojik zamanlama’, kuşkunuz olmasın AKP’nin ve nihayet İslamcı Osmanlıcı ideolojinin sonunu hazırlayacaktır..

İnsana, .ötünüz mü kalktı, rahat mı battı, derler, oturun oturduğunuz yerde..

Başkanlık, ki, gizli adı ‘saltanat ve hilafet’, sizin neyinize…

Toplumu bir iç savaşa sürükleyecek cumhuriyet’in en temel kurumlarını dönüştürme hevesinizden vazgeçiniz..

Ülkemizde Amerika gibi ‘bağımsız bir yargı’ var mı, ya da bir tek hakim savcı çıkıp, ‘ben bağımsızlığımı koruyabiliyorum, bana kimse baskı yapamıyor, yapamaz’ diyebilir mi, ya da meclis çıkıp, biz bağımsız bir meclisiz, bizim irademizi kimse sınırlayamaz, diyebilir mi, diyemez, o halde, bizim başkan, batı dışı toprakların çok iyi bildiği ‘despot’ ‘diktatör bozması’ bir başkanlıktan öte bir şey olmayacağı kesindir..

Meclisi ve yargıyı dinlemeyeceği kesindir..

Hem hazineyi hem sayıştayı danışmanıyla damadı oğluyla yöneteceği kesindir..

Ama AKP kaşınıyor, cumhuriyet’i bitirmek istiyor..

Zaten öteden beri istisnasız bütün yandaş yazarları ‘osmanlı, ümmet, eyalet, laz, Kürt, alevi…’ kavram setiyle konuşuyor..

Oysa ‘yurttaş’ denilmeliydi, zaten ‘hukuk, demokrasi, yurttaş, cumhuriyet’ kavram setiyle konuşsalardı hiçbir sorun olmazdı..

Dertleri anayasayı değiştirmek dertleri Türk kelimesini Türkiye kelimesiyle değiştirmek hiç değil, dertleri, ‘cumhuriyet’i bitirmek ve ‘egemenliği’ Türk Milleti ‘kavramının’ elinden almak..

Bu açıkça bir iç savaş konusudur…

Egemenliği bir anayasa değişikliğiyle Türk Milleti kavramının elinden almaya AKP’nin gücü yetmez..

Kararı sokak sokak cadde cadde milyonlarca insan verir..

Ne emniyetteki polis sayınız yeter ne gaz bombalarınızın sayısı yeter, kaşınan sizsiniz..

Sizleri iç savaşa sürükleyen bu egemenlik ve cumhuriyet’in kurumlarıyla oynama değiştirme kararlarını veren acaba sizler misiniz, yoksa birileri böyle mi buyuruyor?

Sevgili AKP’liler, sevgili yandaş yazarlar!

Hodri meydan!

İşte Türkiye!

Anlaşılan o ki, akıllanacağınız yok, anlaşılan o ki, kendi felaketinize şehvetle kendinizi sürüklüyorsunuz?

Anlaşılan o ki durmaya dinlenmeye düşünmeye akıl etmeye ‘zamanınız’ yok..

Anlaşılan o ki içinizde sizi uyaracak tek bir aklı selim tek bir bilge adam yok..

Kafanızdaki hesabı biliyorum, en fazla, Gezi Parkı gibi bir meydanda toplanırlar, biz de sıkı polis ve gaz bombalarıyla patlatır üçbeş bin kişiyi tutuklarız, gibi bir asayiş hesabı yapıyorsunuz..

Türkiye’nin büyük şehirlerin onbinlerce sokağına caddesine gücünüz yetmez, film başlamadan, buradan uyarıyorum..

Cemaatin telaşı cemaatin sonunu getirdi, iktidarınızın cumhuriyet egemenlik ve yurttaşlık ve anayasayla oynaması yani ‘başkanlık’ hevesi, hepinizin sonunu getirecek..

Egemenlik gibi ‘büyük işlere’ boyunuz yetmez, egemenlik kavramını değiştirmek cumhuriyet’i ilga etmek sizi de ideolojinizi de sandığınızı da sizi projelendirenleri de çok aşar…

Rica ediyorum, artık Osmanlı, alevi, laz, saltanat, ümmet gibi kavram setini bırakın, devlet olunuz, hukuk, demokrasi, cumhuriyet ve yurttaş kavram setiyle ‘normal’ insanlara dönün, yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda, akıllı olun, sizi felakete sürükleyen sizi merhametsiz gaddar yapan sizi insanlıkdışı vahşete sürükleyen ideolojik motorlarınızı susturunuz..

Ama, hayır, ‘saray’ı da hazır inşa etmişken içine ‘halife’ koymadan rahat etmeyiz, diyorsanız, hepinizi yakacak büyük alevleri görmeyecek kadar kör iseniz, ne diyeyim, anlaşılan o ki ‘belanızı’ bulacaksınız, ha gayret ahmaklar ordusu, ha gayret..

2… İnsan Neden Hasta Olur, kitabı, daha önce okuduğum çok şeyi yeniden zihnime kazıdı..

Oğlum, bugün Üniversiteye gidiyor, henüz iki yaşındayken, birgün pencereden bakıyordu..

-Neye bakıyorsun nereye bakıyorsun, dedim..

-Dışarıya, dedi..

-Dışarı, ne demek, dedim..

-(elini dışarı uzatıp) İşte dünya, demek..

Soyutlamayı simgeleştirmeyi kendiliğinden öğrenmişti, içimden (henüz iki yaşındayken) bu çocuğa artık ‘öğretilecek’ bir şey yok, dedim.. Zihni olup bitenleri sembolleştirip anlamayı biliyor, sorun yok, rahat uyuyabilirsin.. Ve o günden sonra oğlum ne öğrenecek nasıl öğrenecek üzerinde hiç endişe taşımadım..

Bir çok sağlıklı normal insan hiçbir sebep ve semptom olmaksızın birden ‘hasta’ oluyor.. Diyelim kabarcık çıkarıyor, diyelim organları ritmini kaybediyor.. Sebepsiz olur mu, oluyor, işte, ama sebebi başka..

Kendini sağlıklı ve çok mutlu hisseden bir çok insan bir trajedi bir kaybetme bir ayrılık ya da bir felaket ya da bir sıkıntıyla karşılaşınca, zihni bu sürece katılmıyor ve sıkıntısı düşünceye hiç uğramadan direk bedene saldırıyor.. Bir çok hastalığın sebebi de bu..

Oysa o insan o sıkıntıyı düşünebilirdi bir çare bir keder bir oyalanma bir türkü dinlemek bir dosta açılmak bir kendi kendine konuşmayı bir zihinsel uğraşa girebilirdi, hiç biri olmuyor..

Zihni, yaşadığı sıkıntıyı bir düşünsel işlemden geçiremiyor.. ‘Sıkıntısını’ ne kendine ne dışarıya ifade edemiyor..

Yani ‘bu dünyayla bağlantı kuramıyor’, izole bir bellek taşıyor.. Sıkıntılarını ifade edemeyen insanlar ve duygulanamayan insanlar çok daha fazla ‘hasta’ oluyor..

İnsanların kendini çaresiz ve umutsuz hissetmesi başka, bu çaresizliği seslendirme yetisinin olup olmadığı başka şeydir..

Sorunları zihninde simgeleştiremiyorsan çözemezsin.. Mesela, konuşmayı henüz çözememiş küçük çocuk, ayakkabısını bağlatmak istiyor, ancak bunun için annesine söyleyebildiği sadece ‘ayak’, annesi de ‘ayak’ kelimesini duyunca ayakkabısını bağlıyor..

Çocuğun ‘ayak’ kelimesi sorunu çözmeye yetmiyor, ‘ayakkabımı bağlar mısın?’ cümlesi yerine ‘ayak’ diyerek sorunu ‘simgeleştirmeyi’ başarıyor..

Simgeler zihnin anahtarları gibidir, hatta maymuncukları, leb demeden leblebiyi anlayacak hale bu ‘simgelerle’ gelir..

Mesela çocuk, ay’a bakar, hilal’i öğrenir, sonra elma dilimini sonra çöreği sonra portakal dilimini ‘hilal’e benzetir..

Çocuğun zihni ‘hilal’i ya da bulutları ya da karşılaştığı nesneleri hep bir şeyleri ‘benzetir..’..

İnsanın karşılaştığı bir şeyi kendi anlayacağı başka bir şeye benzetmesi bu zihinsel aletler, simgeler sembollerle olur..

Mesela masal dinler hikaye okur, padişahın bir kızı çok kıskançmış, kıskançlığı öğrenir, ertesi gün sınıfındaki arkadaşının da ‘kıskanç’ olduğunu padişahın kızının kıskançlığını benzetmesiyle anlar..

Masal, hikaye, sanat, şiir, ve edebiyat, işte budur, insanların zihinsel süreçlerine karşılaştırmalar kıyaslamalar benzetmeler semboller simgeler oluşturmasını sağlar, çünkü bir zihnin çalışabilmesi, muhakeme yapabilmesi için bu ‘simge’ araçlara, diyelim hilali çöreğe benzeten o benzetmeyi öğrenen dönüştürme yetisine ihtiyacı vardır.

Bizleri şaşırtan sandık sonuçları değil, ülkenin ortasında yüzlerce insan öldürülmesine sessiz kalan duygusuz kalan kitlelerin varlığı…

Sokak ortasında dövülerek öldürülen insanlara karşı insanlar nasıl ‘duygusuz’ kalabiliyor..

Bizi korkutan sandık değil vahşete gaddarlığa karşı ‘tepkisizliktir..’..

Duygusal tepki yok.. Duygusallık düşünceye hiç girmemiş..

İnsanların ‘duygusal’ tepki verebilmeleri için zihinlerinin işlemesi lazım.

İdeolojik bir baskılamayla görmezden gelebilen kitleler var, hiç olmamış gibi davranan milyonlar var, hayatı robot gibi önceden yaratılmış bir kullanma kılavuzuna bakılarak yaşayan milyonlar var..

Hayal güçleri sıfır, fantastik dünyaları hiç yok.. Üstelik uysal sağlıklı bir görünüm içindeler..

Bir insanın zihni bir sıkıntıyı muhakemeden geçirebilmesi için o sıkıntıyı kodlayacak simgeleyecek zihinsel araçları olması lazım, diyelim, küçükken masal okumuş olmalı, şiir okumalı, hikaye dinlemeli, yani ‘zihinsel uğraşlar’ anlama ve yorumlamaya ve ifade etmeye katılmalı..

Kendilerini depresyona sokan olayları anlamayan insanlara ne mutlu?

Kendilerini duygularını ifade edemeyenlerin verem kanser hastalık riski daha fazla, çünkü, zihin sorun’a yabancı kalıyor oralı olmayıp, beden’in üstüne salıyor..

Edebiyat ve yazarlık, işte önce buna hizmet eder..

Toplumun büyük bir kesimi bizim fikirlerimize katılmayabilir, bize inanmayabilir, fikirlerimizi tehlikeli bulabilir, ama yazılarımızı okuduğunda, yazılarımızın içeriğinden bağımsız olarak, bizim sorunları muhakeme ederken kullandığımız fıkraları anekdotları benzetmeleri yakıştırmaları eşleştirmeleri görür, öğrenir.. Ve kendisi hangi fikre inanıyorsa inansın bu zihinsel aletleri kendisi de kullanmaya başlar..

Siyasette din faktörü aşırı dozda uyuşturucu almak gibidir, zihni devreden çıkartır, boş hayaller boş sevinçler gösterir..

Ülkemizin büyük bir kesimi neye sevindiklerini anlayamadığımız boş Osmanlı rüyalarıyla aslında zihinlerini devre dışı bırakıyorlar..

Zaten bugün bir saltanat hilafet ve Osmanlı’yı kuracaklarına bu kadar derinden inanmış olmaları, bugüne kadar zihinlerini devreye sokmadıkları için, ertelenmiş ve yığılmış beklentilerin bir özetidir..

İnsanların bir ‘bağışıklık’ sistemi olabilmeli, zihinsel süreçleri çalışabilmeli, bunun için, gerçek nesnelerle konuşmalı, diyelim kaya, ay, ölüm, işkence, maaş, hukuk, eşitlik gibi..

Onbeş yıllık İslamcı iktidar bize şunu gösterdi ki yandaş yazarların zihinleri boş, nesnel gerçeklikle ilgili eşyaları olayları sıkıntıları hiç tanımıyorlar, bilmiyorlar, bu yüzden, haksızlık, fırsat eşitliği, sendika, insan hakları gibi reel dünyanın sorunları üzerine konuşma düşünme becerileri hiç yok..

Ortaokul yıllarında zihinlerinde hipnotik telkinlerle kurulmuş ‘hayaller’ içinde bugüne kadar geldiler..

Olayları tanımıyorlar, sıkıntı ve çaresizlik karşısında ‘muhakeme’ yapamıyorlar, işte on yıl ekranlarda siyasette hukukta emniyette olup bitenler, işte Fethullahçı dediğiniz insanların taşıdığı ‘kafayı’ gördünüz..

AKP’li kitleler Fethullah’ın devleti işgaline karşı, evet, ama, ‘aynı kafayı’ taşıyorlar..

Ertelenmiş hayaller, kafasını..

Kayıtlardadır, adam kaza yapıyor anne bebeği öldürüyor, ama kaza sonrası ilk tepkisi: ‘kaza sigortam var..’

Ve merak ediyoruz, niçin, korku telaş panik bağırma çağırma, anne bebeğine vah vah deyip üzülme yok da, ilk cümlesi ‘kaza sigortam var’ oluyor.

Çünkü anne ve bebeğini öldüren bu şoför kardeşin zihni ‘araba, sigorta, vergi, taksit’le dolu..

Bir insanın acısına yokluğuna dair çığlığın kederin türkünün yerini hep ‘araba, sigorta, vergi’ yle doldurmuş, sizin her acı felaketi ‘Osmanlı, mürid, ümmet, sarayla…’ doldurmanız gibi..

Bilmem o sarayınızın o halifenizin ‘kaza sigortası’ var mı?

Kişilik olarak kendi ‘zihinleri’ yok, psikolojik öz’leri yok, muhakemeleri hiç yok, bir muhakeme için olayları tanımak anlamak için kullanabileceği benzetme kıyaslama simgeleştirme gibi aletleri hiç yok, geriye dönüp onlarca yıldır yazdıklarına bakın, edebi sembol setlerine kavram setlerine bakın..

O kadar dünya dışı insanlar ki ‘Yunus Emre’yi hiç okumamış hiç tanımamış cemaatçi çocuklar biliyorum ben..

O kadar dünya dışı insanlar ki ‘sendika’ dediğimizde kahkahalarla gülen AKP’liler biliyorum, ben..

O kadar dünya dışı insanlar ki yaşadıkları kullandıkları gördükleri etkilendikleri eşyaların olayların hiç biriyle ‘özdeşlik’ kuramıyorlar, hepsi bir taraf Fethullah hocayla diğerleri Tayip Bey’le özdeşlik kuruyor..

Ablasıyla özdeşlik kurmuş bir hastanın doktora verdiği cevap kayıtlardadır, niçin psikiyatriste gitmiyorsunuz, denildiğinde, ‘ablam gidiyor ya…’ demiştir..

Yani mesela bir tayipçi hasta olup doktora gitmesi sorunu çözmez, hastayı kurtarmamız için hastanın özdeşlik kurduğu hocasını ya da liderini doktora gitmesi şart.

Sorunlarla felaketlerle trajedilerle yüzleşmeyen kaçan dışlayan bir yandaş yazarlar kadrosu.. Şimdi koro halinde, ‘hilafet’ istiyor…

Bu arkadaşlara neden siyasi sosyal olaylarla değil de liderinizle bu denli ‘özdeşlik’ kuruyorsunuz diye soralım..

Ve pekala ‘halifelik’ sorunları çözecek mi diye ekleyelim..

Şüpheniz olmasın zihinleri bu soruya cevap veremeyeceği için, tıpkı, daha üç-beş yıl önce dedikleri gibi, ah bir yetmez ama evet anayasası geçsin, ah bir vesayet kalksın, gibi ‘sorunları’ ‘hayallere’ ve ‘boşluğa’ havale ederek ülkeye büyük felaketler ve hayal kırıklıkları yaşattılar, şimdi yine aynı, sorunlar karşısında ‘bir başkan olsun’ o zaman, demeye başladılar..

Zihinleri düşünceleri muhakemeleri gerçek sorunlarla baş etme becerileri hiç olmayacak, ders çıkartmak, tecrübe etmek, deneyim kazanmak, bu zihinlerde hiç olmayacak..

Kurulmuş maymuncuk robotlar…

Tanıdıkları bildikleri birkaç şair var mı var, ama onlar da ‘bu boş hayalleri gazlamış’ ve okuyucularını gerçek nesnelerle gerçek dünyayla kasıtla tanıştırmamış şairler..

Onlara eşyayı nesneleri dışarıyı dünyayı kurumu toplumu sorunları çaresizlikleri anlayacak yorumlayacak zihinsel araçları kimsecikler vermemiş..

Bu yüzden, Ortadoğu’da ve ülkemizde bu kadar felaket ve hayal kırıklığından sonra hala ‘halife gelecek dertler bitecek’ diyen, rahat sağlıklı mutlu konumlarını hiç değiştirmediler..

Keşke diğer insanlar gibi bu arkadaşların da zihinleri yorulabilse..

Keşke diğer insanlar gibi bu arkadaşlar da ot’a çiçek’e bakıp yaşam sarhoşu olabilseler.

Keşke diğer insanlar gibi yolda işte evde her yakınlarına her önlerinden geçen insan evladına halifeymiş gibi değer verebilseler..

Yasaklamalar baskılar ayıplamalar engellemeler telkinler ve hipnozla sonunda finale geldiler: Halife İstiyoruz!

Bu ahmaklar ordusuyla nihayet büyük felaketin kapısındayız, Allah’tan ve kendinizden, önce ‘düşünce’ isteyin ‘akıl’ isteyin..

Nihat Genç

Odatv.com

nihat genç anayasa AKP cemaat arşiv