AKP istihbarat için ne yapmalı

Türkiye, istihbaratı çok güçlü olması gereken bir devlettir. Bunda hiçbir kuşku yok...

Türkiye, istihbaratı çok güçlü olması gereken bir devlettir. Bunda hiçbir kuşku yoktur. Üzerinizde emperyalizmin tarihi emelleri varsa, hele bir de kuyruk acısı varsa istihbaratınızda da önleyici iç ve dış güvenlik faaliyetinizde de rehavete kapılamazsanız. Hele bir de stratejik olarak önemli bir coğrafyadaysanız, günümüzde çok önemli olan enerji kaynaklarının nakil hattı üzerindeyseniz; üç önemli denizle de çok uzun sınırlarınız ve bağlantınız varsa… Bölgesel rekabet içinde olduğunuz devletlerle iç içeyseniz…

GEÇMİŞ BİR YANA, BUGÜNKÜ DURUM

Geçmişi bir kenara bırakalım… Bir de günümüzde emperyalizme sırtını dayayan cemaat görüntüsü altında bir ‘paralel devlet’ altınıza üstünüze nüfuz etmişse; yine emperyalizmin çok yönlü olarak desteklediği ayrılıkçı bir örgütle mücadele ediyorsanız; üstüne üstlük IŞİD’le karşı karşıyasanız istihbarat çok çok önemlidir. Bu üç örgütün de özelliği, hem içeride hem dışarıda sizi rahatsız etmesidir. İilk ikisinin diyasporası da oluşmuş durumda. Son ikisi aynı zamanda sınırımızda ya da sınırımıza yakın coğrafyalardaki toprak parçalarını şimdilik de olsa kontrol eder durumda. Üçünün de yurt içinde hücreleri, taraftarları var.

YENİDEN YAPILANMA ZORUNLULUĞU VE SİYASİLEŞME RİSKİ

O zaman istihbaratınızı bu tabloya göre yeniden örgütlemek zorundasınız. Eski, alışılmış, geleneksel, soğuk savaş patentli istihbarat dönemi çoktan geride kaldı.

Maalesef anlaşılıyor ki, MİT bu yeni tabloya göre dönüştürülemedi. Büyük ölçüde 14 yıllık AKP iktidarının öncelikleriyle hareket etti. Özellikle Hakan Fidan’ın müsteşarlığından itibaren bu niteliği daha çok belirginleşti. Sonuçta, AKP’den milletvekili adayı olmak için kurumdan istifa edip malum merciden ‘fırça’ yedikten sonra milletvekili başvurusunu geri alıp görevine yeniden dönen birisinden söz ediyoruz. -Bu arada, siyasete yöneldiği için kurumundan istifa eden hakim ve savcıların, asker kişilerin yeniden kurumlarına dönememesine karşın MİT mensuplarının yeniden dönebilmesi abesle iştigaldir. Bu durumun düzeltilmesi gerekir.-

Kısacası, yoğun iç ve dış kriz alanlarına, fay hatlarına sahne olan Türkiye’de MİT süratle yeniden yapılandırılmalıdır. Bu çalışmada liyakat esas alınmalıdır, siyasi yakınlıklar, kontrol arzusu vb. iştahı törpülenmelidir ve ulusal çıkarlar öne alınmalıdır ki istihbarattan verim alınabilsin.

DIŞ POLİTİKADAKİ TERCİHLER İSTİHBARİ İMKANLARI KISITLIYOR

Tabii, MİT’in işini kolaylaştırmak için Türkiye’nin öncelikle maceracı adımları ve tek boyutlu yaklaşımları bir kenara bırakarak 1921’den itibaren denenmiş ve temelleri Atatürk’çe atılan; “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” olarak formüle edilebilecek bölge merkezli dış politika hattına dönmesi kaçınılmaz. Davutoğlu’nun izlediği çizginin özeleştirisi Binali Yıldırım’ca başbakan olur olmaz sarf ettiği “Düşmanları azaltacağız, dostları çoğaltacağız” yaklaşımıyla yapılmış oldu. Şimdi sorun, bu yaklaşımı özenle ve samimiyetle hayata geçirebilmekte; çok yönlü adım atabilmek ve manevra imkanlarını arttırmak için laikliğe uygun bir tutum takınabilmekte.

Bu ne demek? Komşularla sıfır sorun olmaz, bu hayalcilik ama sorunlar kontrol altında tutulabilir, azaltılabilir ve gerilimsiz, karşılıklı güvene dayalı bir ilişki kurulabilir. 1639 Kasr-ı Şirin’den beri İran’la hiç karşı karşıya gelmediysek, Osmanlıda da Cumhuriyette de sözünü ettiğim izlenen çizgiden dolayıdır. Ama şimdi maalesef Suriye’de vekalet unsurlarıyla dolaylı olarak karşı karşıya geldik-geliyoruz.

Komşuların dışında, bölge devletleriyle de güvene, karşılıklı anlayışa dayalı iyi ilişkiler, Türkiye’nin işini istihbarat ve güvenlik açısından kolaylaştıracak, yükünü azaltacaktır. Komşularla ve bölge devletleriyle iyi bir iklim aynı zamanda istihbarat ve iç güvenlik açısından da giderek işbirliğini beraberinde getirebilecektir.

Keza, küresel iddialara sahip emperyal nitelikli devletlerle ilişkilerde de çok yönlü ve dikkatli olmak işin tabiatındandır. Türkiye’nin çatılan dış politikasında Atatürk’le beraber ikincil derecede önemli rol oynayan İsmet İnönü’nün yaklaşımıyla belirtmek gerekirse, büyük devletlerle ilişki ayıyla yatağa girmek gibidir. NATO’da birlikte olduğunuz, müttefiklik ilişkisi içinde olduğunuz ABD ile ilişkilerde ulusal çıkarlarınızı koruyarak birlikte adım atmak çok zordur, ateş üstünde yürümek gibidir. ABD, Türkiye’yi soğuk savaş döneminde eskiden ‘ileri karakolu’ olarak görüyor, sözde çok önem veriyordu. Buna rağmen de sattığı durumlar olmuştu. Johnson Mektubu da, Kıbrıs sürecindeki ambargo da hatırlardadır. Şimdi de az buz değil, ters düştüğümüz önemli bir durum var; onlar YPG-PYD’yi kendi lehine IŞİD’a karşı kara gücü olarak görüyorlar, Türkiye ise terörist!

AB-Türkiye ilişkileri de çıkmaza girmiş gibidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtemelen diyor ki içinden “Bunlar Hıristiyan, biz Müslümanız, bunlar bizi asla almaz” ve ona göre davranıyor. İçeride de demokratikleşme ve çağdaşlaşmadan zaten yana değilseniz o zaman geçmiş olsun!

Rusya Federasyonu ile de dikkatli bir ilişki gerekiyor. Uçak krizi bunu fevkalade gösterdi. Türkiye bu yüzden hem ekonomik kayba uğradı, hem yeniden güven tesisi gerekli oldu hem de güneydeki tabloda ulusal çıkarlarımız ciddi yara aldı.

PKK ve Ermeni diasporasının girişimleri açısından bakıldığında Batı başkentleri büyük ölçüde karşımızdadır. Bir de bu var. O zaman, Türkiye’nin Batı başkentleriyle ilişkilerini iç politikaya dönük dil kullanmaya ve efelenmeye yeltenmeden diplomatik bir etkili ilişki zeminini oluşturması çıkarları için daha iyidir. O zaman istihbarat ve iç güvenlik içinde işbirliği imkanları söz konusu olabilir. Çünkü bu işte de karşılıklı alışverişler olacaktır. Ancak kavga içinde olursanız bu mümkün olmayacaktır.

ANKARA’DA İNANILMAZ SUİKAST

İnanılmaz bir olay; makalenin burasında Cumhuriyet tarihimizde ilk kez hem de Başkentin en güvenli bölgesinde Rusya Federasyonu Büyükelçisi Karlov suikasta uğradı! Karlov, maalesef hayatını kaybetti. Terörist ise hem de bir polis memuru. Şimdilik işaretler ve yetkililerin açıklamaları cemaati işaret ediyor. Teröristin sağ ele geçirilmek yerine ölü olarak ele geçirilmesi de ayrı bir soru işaretidir.

İşte istihbarat zaafı bu kadar açık ve yoğun; devletimize emanet Karlov’un Ankara’da suikastla hayatına son verilmesi, Türkiye-Rusya ilşkilerine bir sabotaj girişimi olması yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin müthiş itibar kaybı, aynı zamanda elinin Rusya’ya karşı zayıflaması demektir. Peki bu duruma yol açan MİT’in yönetiminin sorumluluğu?!

İSTHBARATA NİTELİK KAZANDIRMAK İÇİN DİNAMİK VE HIZLI ADIMLAR

İstihbarat zafiyetine bir nokta koymak için derhal harekete geçilmesinin zamanı geldi de geçiyor. Dış politikada fabrika ayarlarına hızla dönülmesi, çok yönlü ilişkiler bağlamında Batı ile ilişkilerin onarılması; komşularla ve bölge ülkeleriyle iyi komşuluk ve barış temelli ilişki istikrarsızlığa alışkın olmayan istihbarat ve güvenlik birimlerinin işini kolaylaştıracaktır.

AKP döneminde askere güvensizlikten dolayı askere istihbarattan el çektirilmesi de istihbaratta ciddi bir zafiyet yol açmıştır. GES’in genelkurmaydan alınması, askeriyedeki istihbarat şubelerin pasifleştirilmesi önemli eksilerdir.

Öte yandan, MİT’in sivilleştirilmesi bağlamında askeri personel kaynağının kesilmesi, istihbarat eğitimi almayan kadroların muhtemelen kısa oryantosyanlarla kuruma katılmasını beraberinde getirmiştir. Bu da bir zaaf… O zaman yapılması gereken, Üniversitelerde, en azından birkaç üniversitede ciddi ve kapsamlı “istihbarat ve güvenlik bilimleri fakültesi” kurulması, bu çerçevedeki istihbarat okulunda MİT’e liyakatlı personel yetiştirilmesidir. Aynı zamanda söz konusu fakültelerin bünyesinde kurulacak enstitülerde daha derinlemesine lisans üstü, doktora programları gerçekleştirilmelidir. Bu kurumlarda aynı zamanda gereken diğer devlet kurumlarındaki ilgili yetkililer de kurslardan, seminerlerden geçirilebilir. Polis istihbaratı da buralardan beslenebilir.

Cemaat ve tarikatlardan gelebilecek muhtemel paralel devlet yapılanması, ayrılıkçı hareket, yabancı devletlerin taşeron örgüt yapılanmalarına ilişkin olarak da MİT’in yapılanması ve çalışma tarzı gözden geçirilmelidir. MİT’te epeyce bir zamandan bu yana duyulan iç ve dış istihbarat birimleri yerine, aynı kurumda tek merkezden koordine edilen bir çalışma daha doğrudur. Çünkü dış ve iç istihbarat yer yer iç içe geçmektedir. Ayrılması yetki ve görev alanı çatışmasına yol açabilir.

Unutulmamalı ki başka bir gerçek de MİT’in istihbarat toplayabilmesi için vatandaşıyla barışık olması gerektiğidir. Bunun için de “milli” vasfına yaraşır bir hareket tarzı içinde olmalıdır.

Hükümetin MİT’i yeniden yapılandırması bağlamında ilk yapacağı iş askere ön yargıyı kaldırmak ve gerektiği kadar personeli bu kaynaktanda temin etmektir. Bunun yanında derhal yıpranan MİT Müsteşarı görevden alınmalıdır. İstihbarat kadar istihbarata karşı koyma da çok önemlidir. MİT’in belki de en zayıf yanı burasıdır ve özel olarak güçlendirilmelidir. İstihbaratın başka bir önemli yanı gelişmeleri okuyabilmektir. Bu nedenle ufku geniş ve analiz yanı güçlü, zeki unsurların istihbaratı değerlendirme ve gelişmeleri önceden öngören şekilde görev alması kaçınılmazdır. Örneğin, Rus uçağının düşürülmesi sonrasında MİT’in Rus Büyükelçisini çok özel olarak koruma altında tutmaması, bunu akıl edememesi tartışmasız bir istihbarat zafiyetidir. Bunun adı gelişmeleri okuyamamaktır. Keza, asker ve polis silahlı bürokrasisi içinde hala çok sayıda paralel devlet yapılanması unsurundan söz edilirken eğitimci, öğretim üyesi, doktor, memur vb. gibi kadroların bürokrasiden uzaklaştırılmasına öncelik verilmesi affedilemez. Evet, bunları da uzaklaştır ama öncelikle tehlike oluşturan silahlı bürokrasiyi temizle. Nitekim Rus Büyükelçiye suikast bir polisten gelmiştir. Bu olay sıradan bir olay değildir. Şimdi herkes şunu merak ediyor; acaba benzer girişimlerde bulunabilecek kadar gözünü döndürebilecek daha kaç asker ve polis vardır içeride? Bu kuşkuyla yaşanması devleti ve hükümeti yönetenler açısından çok zor olsa gerek.

Başarılı istihbarat için başka bir boyut da tehlike oluşturan ve terörist girişimlerde bulunmaya aday örgütlerin içine adam sızdırabilmektir. Bunu ne kadar yapabiliyorsanız ve sızdırdığınız elemanları söz konusu örgütlerin ne kadar üst katlarına çıkarabilirseniz o kadar avantajlı olursunuz. Yani sahada olabilmek çok hayatidir. Arapça, Kürtçe, Farsça, Ermenice yanında İngilizce, Almanca, Fransızca bilen ve istihbari açıdan iyi yetişmiş liyakatli personel çok önemlidir.

Günümüzde istihbaratın yüzde 85’i “açık istihbarat” kaynaklarından elde ediliyor. Kitap, gazete, dergi, televizyon, radyo, sosyal medya açık istihbaratın önemli bir boyutu… Örneğin, PDY ile ilgili onca kitap, yazı dizisi, röportaj, haber yayınlandı ki bunları sağır sultan bile duydu. Demek ki MİT’in bu konuda da zafiyeti büyük ya da değerlendirme gücü zayıf ya da gördü ve iletti ama siyasi karar verici aldırmadı, şarj-deşarjı tercih etti.

İYİ İSTİHBARAT DEMEK ÖNLEYİCİ HİZMETTE VE GÜVENLİKTE BAŞARI DEMEK

Bitirirken, istihbaratla önleyici hizmet ve güvenlik arasında da önemli bir bağ olduğunu belirtmek kaçınılmazdır. İstihbaratınız ve karşı istihbaratınız zayıfsa, yeterli üretim ve stratejik değerlendirmeden yoksunsa önleyici hizmette de genel olarak güvenlik üretiminde de sınıfta kalırsınız. Kayseri’de haince katledilen askerlerimizin durumu buna bir örnektir. Türkiye’de hedef alınan ve bombalı saldırılara uğrayan onca asker ve polis servis aracı varken nasıl olabiliyor da Kayseri’de askerler çarşıya toplu halde servis aracı niyetine bir halk otobüsü tutularak gönderilebiliyor? Vali, MİT Müdürü, Emniyet Müdürü, Garnizon Komutanı, Kışla Komutanı silsile ile hedef olan servis aracı gerçeğini atlayabiliyorlar. Bu kadar güvenlik sıkıntısı olan, terörün üç koldan hedefindeki Türkiye’de bu kadar vurdumduymazlık çok fazla doğrusu… Bu kadar adamsendecilik çok fazla… Bu kadar istihbari eksiklik çok fazla… Umarım son Beşiktaş, Kayseri ve Ankara olayları devletin sinir merkezlerinin aklına başına getirir ve yeniden yapılanma için düğmeye basılır. Zararın neresinden dönülürse kardır.

Muzaffer Ayhan Kara

Odatv.com

Muzaffer Ayhan Kara istihbarat arşiv