Müyesser Yıldız yazdı: AKP haftaya 2 milyon seçmen kazanabilir

Oldukça teknik bu düzenlemeyi anlatmak için birkaç ay öncesine gidelim

İçişleri Komisyonu’nda görüşülen, haftaya da Genel Kurul’a gelmesi beklenen “iç güvenlik” paketi daha çok polise, valilere verilen olağanüstü yetkiler ve Jandarma’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanması açısından tartışılıyor.

Oysa kapalı kapılar ardında konuşulan, “sinek küçüktür, ama mide bulandırır” misali bir düzenleme daha var. Oldukça teknik bu düzenlemeyi anlatmak için birkaç ay öncesine gidelim.

MAHKEME KARARI OLMADAN İSİM-SOYAD DEĞİŞECEK

PKK-HDP’nin “Kobani” bahanesiyle provasını yaptığı ayaklanmanın ardından gündeme gelen “iç güvenlik” paketini Başbakan Davutoğlu 21 Ekim’de AKP Meclis Grup toplantısında madde madde saydı. Konumuzla ilgili sözleri şöyleydi:

İsim ve soy isim değişikleriyle ilgili mahkeme kararı artık olmayacak, ihtiyaç olmayacak. İsim zati bir şeydir, kişinin kendisinin seçmesinin en doğal hakkı olduğu bir husustur. Kimse bir isim için herhangi bir yere gidip izin alma ya da isim değişikliği için izin alma zorunluluğunda olmayacak, bu zati hak vatandaşlarımıza verilecek ve vatandaşlarımız mahkemeye gitmeden tek bir dilekçeyle, ben bundan sonra şu soyadını değil, bu soyadını kullanmak istiyorum diyecek, dedikten sonra da işlem başlamış olacak, hiçbir mahkeme süreci olmayacak; o eskidendi. Ben kendi kızımı kaydederken nüfus memuru, hatırlıyorum, annemin adı Memnune, bunu kaydedemem demişti, sene 88, Arapça bu isim demişti. Baktım nüfus memurunun kendi adı da Mahmut. Peki ismin, bu nece dedim ve Mahmut isminin kökenini anlattım ona. Ama ikna etmem emin olun 15-20 dakikayı buldu, niye o ismi istediğim, kaydettirmem konusunda. Artık kimse çocuğuna vereceği isim konusunda da, kendisi bir isim değişikliği istiyorsa, soyadı değişikliği, ki vaktinde son derece rastgele verilmiş ve birçok vatandaşımız için de kullanıldığında bazen yüzü kızaran soyadları var, bütün bu soyadlarını tek bir dilekçeyle değiştirme imkanı vereceğiz. Hiçbir hakim de, hiçbir memur da vatandaşımızın ismine karışma ya da o ismi tayin etme hakkına sahip olmayacak.

Grup toplantısından çıktığımda şaşkındım; Aklımda kendime bile “paranoyakça” gelen şu soru vardı:

“Arananlar, hakkında dava açılmış veya davası bitmemiş olan teröristler, hırsızlar, kaçakçılar bir dilekçeyle adını, soyadını değiştirip, kurtulmaz mı?”

Karşıma AKP’den önemli ve yetkili bir hukukçu çıktı, sorumu doğrudan ona yönelttim. Meğer yaraya parmak basmışım. Aynen şunu söyledi:

“Ben de duyunca dehşete düştüm. Adalet Bakanına sordum, ‘Olmaz öyle şey’ dedi. Bu düzenlemeyi kendilerinin önermediğini, tümüyle İçişleri’nin işi olduğunu söyledi. Evet böyle bir düzenleme birçok suçluyu kurtarır.”

Peşinden CHP’nin hukukçu ismi Muğla Milletvekili, TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Ömer Süha Aldan’la karşılaştım. Aynı soruyu ona da sordum, şu cevabı verdi:

“Bu madde ya bir sos, ya da Yargıtay’da bekleyen, hüküm verilmemiş dosyalar öncesi suçlu kaçırma operasyonu. Benzer bir şey 12 Eylül’den sonra da oldu, çok sayıda isim değişikliği yapıldı. Bizde soyadı değişikliği sadece küçük düşürücü durumlarda oluyor. Yoksa ailenin verdiği adı değiştirme, örfümüze uygun değil. Bana öyle geliyor ki, bu düzenleme daha çok ülkemize gelen 1.5 milyon Suriyelinin isim değiştirmesi ve vatandaşlığıyla ilgili. Tasarı gelsin, daha net anlarız.”

Birkaç gün sonra İçişleri Bakanı Efkan Ala şu açıklamayı yaptı:

“Soy isimlerimizde küçük hatalar var. Nüfus memuru, yazarken Karadenizli ise başka, Egeli ya da Doğulu ise başka türlü yazmış. Şunu değiştirelim mahkemelerde sürünmeye ne gerek var kardeşim? Bir dilekçe versin vatandaşımız yapsın diye yasa getiriyoruz.”

CHP’li Aldan Suriyeliler meselesine değindi ya, yine o günlerde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, “Suriyeliler misafir midir?” şeklindeki bir soruya verdiği cevabı hatırlatalım. Türkiye’de 1 milyon 600 bin civarında Suriyeli bulunduğunu, bunların yaklaşık 1 milyon 73 bininin biyometrik kaydının yapıldığını, yıl sonuna kadar tamamının da kayıt altına alınmasına çalıştıklarını belirten Kurtulmuş, “Maalesef ilk anda Suriyeli mülteciler konusuna, gelecekler ve birkaç ay sonra gidecekler diye bakılıyordu. Ama 3,5 senelik bu iç savaştan sonra kalıcı oldukları görülüyor. Şimdi bu Suriyeli mültecilerle ilgili Kara Kuvvetleri Komutanlığı, MİT, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, hepsinin olduğu koordinasyon toplantısında artık bunlar kalıcı ve bunların sorunlarını kalıcı olarak nasıl çözeriz meselesidir” dedi.

DAVUTOĞLU’NUN DEDİĞİ OLMADI

Bu notlardan sonra işin teknik kısmına ve Meclis’e sevk edilen iç güvenlik paketi tasarısında nüfus ve isim meselesiyle ilgili nasıl düzenlemeler öngörüldüğüne geçelim.

Nüfus ve vatandaşlık kayıtlarından başlayalım; Yüzlerce teknik detay sebebiyle içinden çıkılacak gibi değil. O yüzden başta Suriyeliler, tüm göçmenlere “vatandaşlık” statüsü verilmesinin ciddi işaretleri olduğunu söylemekle yetinelim.

Ad-soyadı değişikliğine gelince; Mevcut Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36’ıncı maddesi, mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde uyulacak usülleri düzenliyor ve b bendinde, “Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir” deniliyor.

Yeni paketle, bu bend muhafaza ediliyor, ama şu hüküm ekleniyor:

“Haklı sebeplerin bulunması halinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hakimden istenebilir.”

Yani Başbakan Davutoğlu’nun 21 Ekim’de ve sonrasında İçişleri Bakanı Ala’nın söylediği gibi, “İsim ve soy isim değişikleriyle ilgili mahkeme kararı artık olmayacak” vaadi hayata geçirilmiyor. Belli ki, AKP içindeki itirazlarla belli bir “ayarlama” yapılmış.

AYM KARARINA SIĞINILDI, AMA...

Lâkin “ayarlama”da da dikkat çekici, tartışmalı bir husus var. İsim-soyad değişikliği için birden fazla dava açma hakkı getirilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 30 Mart 2012 tarihli bir kararı gerekçe gösterilir.

Tarsus’ta açılan bir dava üzerine verilen bu kararı özetleyelim:

Bir baba, sevdiği bir kadının soyadını alır ve o tarihte 18 yaşından küçük olan çocuğuna da bu soyadını verir. Çocuk 18 yaşına gelince, bu durumun kendisini küçük düşürdüğünü, çevresinde alay konuyu olduğunu belirtip, diğer kardeşlerinin de taşıdığı eski soyadını almak için dava açar. Nüfus İdaresi temsilcisi, Nüfus Kanunu’na göre değişikliklerin bir kere yapılabileceği hükmünü hatırlatıp, davanın reddini ister. Cumhuriyet Savcısı da bu hükmün Anayasa’ya aykırı olduğunu, iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını talep eder.

Anayasa Mahkemesi oy çokluğuyla, Nüfus Kanunu’nun bu maddesini Anayasa’nın 17 ve 36’ıncı maddelerine aykırı bulur ve “iptali gerekir” yönünde karar verir. Başkan Haşim Kılıç ile 4 üye bu karara muhalefet şerhi koyar. Kılıç, karşı oy yazısında şu önemli tespitlerde bulunur:

“2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 1. maddesinde, her Türk’ün öz adından başka soy adını da taşımaya mecbur olduğu hüküm altına alınmış olup; soyadının, öz addan sonra taşınması zorunlu olan, soyları ayırt edici özelliği itibariyle de nesilden nesile geçen, kişinin kimliğinin belirlenmesinde çok önemli rol oynayan, vazgeçilemez, devredilemez ve kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olduğu açıktır. Soyadı ile ilgili düzenlemelerin kişilik haklarını ilgilendirmesinin yanı sıra, kamu yararı ve kamu düzeni ile olan yakın ilgisi nedeniyle, yasa koyucunun soyadı ile ilgili düzenlemeler konusunda takdir yetkisinin bulunduğu ve bu konuda bir takım hukuki sınırlandırmalar yapabileceği tabiidir ve AİHM de konuya ilişkin içtihatlarında, sözleşmeci ülkelerin bu konuda geniş bir takdir alanlarının bulunduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla, yasa koyucu diğer nüfus kayıt bilgileri gibi soyadı ile ilgili kayıtlar konusunda da aile düzeninin korunması, nüfus kayıtlarında karışıklıkların önlenmesi ve istikrarın sağlanması vb. kamu düzenini ilgilendiren nedenlerle bazı kayıtlamalara gidebilecektir. İtiraz istemine konu 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinin (1) no’lu fıkrasının (b) bendindeki ‘Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir’ biçimindeki kuralın da bu çerçevede değerlendirilmesi ve kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri uyarınca soyadının değiştirilmesi davaları yönünden yapılan bu müdahalenin Anayasa’nın 17. ve 41. maddelerine aykırı bir yönünün bulunmadığı sonucuna varılması gereklidir.

Öte yandan, Medeni Kanun’un ‘Adın değiştirilmesi’ başlıklı 27. maddesinde ‘Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir’ denildiğinden ve anılan maddede bu konuda açılacak davalar bakımından bir sınırlama öngörülmediğinden; kanun metni itiraz konusu kuralla birlikte değerlendirileceğinde, davacı sıfatıyla isim ve soyadı değiştirme davasında ‘aynı davacının’ birden fazla bu davaları açamayacağının hukuken kabulü gerekli bulunmaktadır. Kanun metninden, çocuğun reşit olduktan sonra dahi, evvelce veli ya da vasisinin açmış olduğu ve onu da bağlayan ‘ad veya soyadı değişikliği’ davasını bir daha açamayacağı sonucu çıkarılmamalıdır. Çocuk, reşit olduktan sonra bir defaya mahsus olmak üzere soyadını değiştirmek için dava açabilmelidir. İtiraz istemine konu kuralın, salt davayı açan kişi yönünden bağlayıcı mahiyet arzettiği, davanın somutunda olduğu gibi, ana babanın açtığı ve doğrudan reşit olmayan çocuğu da etkileyen soyadı davasının çocuk reşit olduktan sonra dahi bir daha açılamayacağı şeklinde yorumlanması mümkün olmadığından; kuralın aksine bir yorumla Anayasa’ya aykırı düştüğü şeklindeki sonuca katılamıyoruz.”

SURİYELİLERLE DEMOGRAFİK YAPI DEĞİŞTİRİLECEK

Evet iktidar, AYM’nın kararına göre düzenleme yapıyor gözüküyor, ama Kılıç’ın da vurguladığı gibi, spesifik bir davada mevcut hükmün dar şekilde yorumlanması yüzünden olayın genelleştirilmesi ve ad-soyad değişikliğinde birden fazla dava açılmasına imkân verilmesinin uygulmada yeni sakınca ve sıkıntılara yol açacağı anlaşılıyor.

Mesela Suriyeliler, “Topluma intibak edemiyorum. Adımı, soyadımı değiştirmek istiyorum” derse, bu da “haklı sebeplerden” sayılacak mı?

Tasarının Meclis’e gelmesi ve sözkonusu maddelerin resmileşmesinden sonra, CHP Milletvekili Ömer Süha Aldan’la bir kez daha konuştuk. Aldan, şunları söyledi:

“Bir insanın adını-soyadını değiştirmesi iki nedene bağlı; Hoşlanmaması veya kamuoyunda incitici olması. 12 Eylül’den sonra birşey daha oldu; Yakalama kararından kurtulmak isteyenler isimlerini değiştirdi. Bunun üzerine yargıda şöyle bir sistem gelişti; Arama olup, olmadığına bakılmaya başlandı. Acaba bu yeni düzenlemeden sonra da değişiklik taleplerinde arama kararı olup, olmadığına bakılacak mı? Bu düzenlemeyi iki şekilde okuyabiliriz; Birincisi soyadı nesep, soy-sop açısından önemlidir. Keyfi değişikliklerle bir süre sonra nesep bozulmasına yol açılır, köken, kan bağı karmaşık hale gelir. İkincisi; Suriyeli mülteciler meselesi. T.C. vatandaşlığına kabul kapısı açıldığında, Suriyeliler bir anlamda geçmişini unutmak, dikkat çekmemek için ad-soyadlarını değiştirecektir. Bunun altında ve ardında Türkiye’nin demografik yapısıyla oynama niyeti de olabilir. Zira AKP’nin yaptığı hiçbir şeyin masum olmadığı, özel bir amaca hizmet ettiğini görüyoruz. Zaten nüfus, seçmen sayısı şaibeli. Bir de bunları eklersen, yaklaşık 2 milyon Suriyeliyi hesaplı bir şekilde dağıtırsan, her ilde fazladan bir milletvekili kazanırsın. Kısacası, AKP’nin hiçbir reformu masum olmamıştır, mutlaka bir bit yeniği vardır.”

Herkese bol çocuk tavsiye eden Erdoğan 2 ay kadar önce, “En az üç tane çocuk diyorum, ama kimse buna yaklaşmıyor” itirafında bulundu; Geçenlerde de doğum kontrolünün “vatana ihanet” olduğunu söyledi ya, yoksa “yeni Türkiye’nin yeni nüfus planlaması” bu kanunda mı gizli?

Malatya ve Foça’ya kucak dolusu sevgiler

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Müyesser Yıldız seçim Suriye Göçmen arşiv