Eğer yeniden başlamazsa AKP gemisi karaya vuracak

Ahmet Müfit yazdı...

Toplumsal yapıyı tehdit eder noktaya ulaşmış olan ekonomik sorunların çözümü, bir kez daha dışarıdan para girişi eksenine sıkışmış durumda. Durum bu olunca çözüm için seçenekler de, geçmişte de benzerlerini yaşadığımız gibi bu gerçeğe uygun olarak şekilleniyor doğal olarak.

Ya 1980’de, 1994’te, 2001 ve 2008 yılı sonrasında olduğu gibi küresel para satıcılarına ve ardındaki siyasi güçlere yani emperyalizme teslim olacak, yeniden para girişini olanaklı kılarak, borç parayla ödünç refah politikalarının devamını sağlayacak ya da gerçekten bağımsız ekonominin inşası için vatandaşa acı gerçekleri açıkça anlatıp, desteğini isteyeceksiniz. Ya özellikle son 40 yıldır sağcısı, “solcusuyla” siyasetin yaptığını yapacak, küresel para satıcılarının gözüne girmeye çalışacak, siyasi bağımlılık çizgisinin piyonu olacaksınız ya da Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı gibi yapıp, kendi insanınıza güvenecek, her türlü riski, acıyı, sıkıntıyı göze alarak bağımsız ekonomiyi dolayısıyla da bağımsız siyaseti yani ulusal bağımsızlığı savunacaksınız.

KARAYA VURACAK

Birinci seçeneği yani kolay olanı tercih ettiğinizde, şu anda negatif görünen istatistikler -borç yükünün daha da artması, ekonomik bağımlılığın daha da kökleşmesi pahasına- hızla “düzelecek”, daha önce de örneklerini yaşadığımız gibi, sorunlar bir süre sonra daha da olumsuz koşullarda bir kez daha hortlayacak olsa da siyaseten size zaman kazandıracaktır. İkinci seçenek ise 1950’de, 1980’de, 2000’li yılların başında örneğini acı şekilde yaşadığımız gibi, oldukça meşakkatli ve uygulayan kişiler açısından siyaseten oldukça riskli. Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden yıllardan itibaren defalarca yaşamak zorunda olduğumuz senaryo, bir kez daha sahneye konuyor, büyük ölçüde yurtdışından gelecek paraya bağımlı hale gelmiş sermaye kesimleri, siyasi desteği her zaman ülke dışında olan etnikçi, mezhepçi güçler, Tanzimat aydınları yani ulus devlet karşıtı cephe bir bütün olarak karşınıza çıkıveriyor.

Hal böyle olunca, iktidar partisinin bu konudaki tutumu da, koşulsuz bir şekilde bir tarafa bağlanmak/bağımlı olmaktan çok daha zor ve riski olduğunu bilmelerine karşın son derece ikircikli oluyor doğal olarak. Ekonomiyi kısa vadede düzeltemez, para girişlerini yeniden başlamasını sağlayamazsa, son 18 yılda şu ya da bu ölçekte dışarıdan giren borç parayla yürüttükleri AKP gemisinin karaya vuracağının farkındalar. Farkında oldukları bir diğer şey, para satıcılarının ardındaki siyasi gücün yani emperyalist ülkelerin güvenini büyük ölçüde kaybettikleri ve bunun yeniden oluşturulmasının oldukça zor olduğu. Bu yüzden de, bir yandan finans kapitalin karar merkezlerini ikna ederek para girişlerinin önünü açmaya çalışırken, diğer yandan Rus turistlerin ülkemize gelişlerinin sağlanması örneğinde olduğu gibi ikincil faydaları da sağlayacağını düşündükleri farklı siyasi seçenekleri de ellerinin altında tutmak istiyorlar. Yerli ve milli lafını çokça kullansalar da bu konuda somut adım atamıyorlar.

Her ne kadar ekonomik bağımsızlıktan, üretim ekonomisinden bahsetse de, ekonomik sorunların en azından kısa vadede “çözümünü” yabancı para satıcılarının güvenini tekrar kazanmakta, yabancı şirketlerin ülkemize gelip üretim yapmasında gören, bunu en yetkili ağızlardan defalarca ifade eden muhalefetin tercihi ise son derece net. [1]

İKNA ETMENİZ GEREKİYOR

Muhalefet açısından durumu zorlaştıran husus, bu “güveni” sağlamanın karşılıksız olmaması. 2002 yılında DSP, MHP, ANAP koalisyonunun yıkılmasına da neden olan “karşılıktan” yani üniter nitelikli, ekonomik olarak bağımsız ulus devletten vazgeçme ve gerektiğinde Irak Tezkeresine “evet” demek örneğinde olduğu gibi, koşulsuz batı yandaşlığı karşılığında, ekonomik olarak başarılı görünmenizi sağlayacak kadar borç para. Daha net ifade edersek, batının Sevr’den bu yana vazgeçmediği, ülkeyi ekonomik olarak kendine bağımlı kılarak ve ulusu var eden ortak kimlik değerlerini yok ederek, toplumu etnik ve dini kimlikler esaslı olarak parçalama planının yani yarım kalan şeyi yani açılım politikalarının tamamlanması.

Hal böyle olunca, kendi tabanınızı bir arada tutabilmek için bir yandan üniter devleti savunur gibi davranmanız/konuşmanız, kendi tabanınızı geçekte savunduğunuz, yapmayı vaat ettiğiniz şeylerin gerçekte tam tersini savunduğunuz konusunda ikna etmeniz gerekiyor. CHP İstanbul İl Başkanının konuşması sonrası, Atatürk soyadının kullanılmaması eksenli olarak kopan fırtına, ne Emre Kongar’ın iddia ettiği gibi CHP’yi zayıflatmaya yönelik yapay bir tartışma, ne de İl Başkanının iddia ettiği gibi, başarılarını engelleme amaçlı yapılmış olan siyasi bir karalama değil anlayacağınız. Söz konusu tartışmanın, Atatürk devrimleri ile Tanzimat reformlarını bir birinden ayıran, ulusal bağımsızlık, ekonomik ve kültürel olarak batıya bağımlılık ayrışması eksenindeki eski bir tartışmanın günümüzdeki devamı olduğunu ve bu tartışmanın artarak süreceğini beklediğimizi de ilave edip devam edelim.

Koşullar bu şekilde “zorlu” olunca, talebi yani “Kürt sorunu” olarak tanımladıkları siyasi projenin toplumca kabul görmesini, üniter nitelikli ulus devleti küresel sermayenin ve emperyalist ülkelerin piyonu haline getirecek neoliberal dönüşümün tamamlanmasını sağlamak için, elinizde istediğinize göre manüpile edebileceğiniz, her dem çekici “barış” ve “demokrasi” kavramları kalıyor yalnızca.

“Barış” ve “demokrasi” kavramları kullanılarak, gerçekleştirilecek siyasi operasyonun, yine geçmişte birçok kez örneklerini yaşayarak gördüğümüz gibi iki temel ayak üzerine kurulduğu görülüyor.

Birinci ayak, devleti demokratikleşmek, yerel yönetimleri güçlendirmek adı altında devlet yapısının üniter niteliğini lafta olmasa da fiilen ortadan kaldırmak. İkinci ayak ise 1980’li yıllarda Özal’ın devleti küçültmek adı altında, ulus devletin ekonomi üzerindeki kontrol ve düzenleme yetkisini, “iyi yönetişim” adı altında küresel sermaye lehine sınırlamayı amaçlayan, yönetim organları içerisinde doğrudan sermayenin de temsil edilebildiği “bağımsız idari otoritelerin”, bizdeki adıyla Düzenleyici, Denetleyici Kurulların, ulus devlete karşı “bağımsız” konumlarının güçlendirilmesi.

CHP tarafındanCumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak“, HDP tarafından Demokratik Cumhuriyet adı altında ifade edilen şey tam da bu. Davutoğlu, Gül, Babacan dahil herkes aynı sözleri söylüyor, aynı şeyi savunuyor. Demirtaş’ın, Akşener’le arasında yaşanan kahvaltı muhabbetleri, Akşener’in Zaza ve Kürt kardeşlerinden bahsediyor olması boşuna değil anlayacağınız.

Olayı daha da ilginç kılan husus ise yeni bir şeymiş gibi ifade edilen bu cümlelerin aslında hiç de yeni olmaması. Ne zaman ülkenin yönetim yapısı değiştirilmek istenilse, konunun neredeyse aynı cümlelerle gündeme getiriliyor oluşu.

Ne dediğimi daha net anlatabilmek için, Apo’nun, ABD tarafından Türkiye’ye teslim edildiği 1999 yılına dönmek ve o tarihte yani 1999 yılında Demokratik cumhuriyet'e parti arayışıbaşlığıyla Evrensel gazetesinde yayınlanan yazıdan bahsetmek istiyorum. [2]

Söz konusu yazı, "28 Şubat müdahalesinin ardından, kapatılan RP'de gözlenen 'üslup değiştirerek' kabul edilebilir bir çerçeveye oturma arayışı, Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinin ardından Kürt sorunu bakımından da yaşanıyor. Öcalan'ın PKK'ye yaptığı 'silah bırakma ve demokratik cumhuriyete katılma' çağrılarıyla eşzamanlı olarak, Türkiye'de bazı siyasi çevrelerin katılımı ile başlatılan 'demokratikleşme, Kürt sorunu ve barış' eksenli toplantılarda yeni bir oluşum tartışılıyorsözleriyle başlıyor. Bir üst paragrafta linkini sizlerle paylaştığım ve bu günleri doğru anlamak isteyen herkesin tamamını okumasını arzu ettiğim söz konusu yazıda, bahsedilen oluşumun katılımcı ve destekçilerinin kimler olduğu da ayrıntılı bir şekilde yer alıyor.

Sonuç olarak, hem yakın geçmişe hem de bu güne ilişkin gerçekten, gerçeği görmek isteyenler, bir kez daha kandırılmak istemeyenler açısından bakıldığında, sanırım her şey son derece açık.

Ahmet Müfit

Odatv.com

[1] https://www.chp.org.tr/haberler/chp-ekonomi-masasi-sandik-darbesinin-magduru-tum-turkiye,

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/meral-aksener-devlet-nasil-yonetilir-herkese-gosterecegiz-302909h.html

[2] https://www.evrensel.net/haber/118487/demokratik-cumhuriyet-e-parti-arayisi

arşiv