AİHM ne yaptığının farkında mı

Metin Feyzioğlu yazdı

A. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NİN KARARI:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 29.9.2020 tarihinde, Azerbaycan ve Ermenistan’ın, askeri operasyon dahil, sivil halkın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden (AİHS) doğan, yaşamlarıyla ve sağlıklarıyla ilgili haklarını tehlikeye düşürebilecek her türlü eylemden kaçınmaları ve AİHS’nin, özellikle, md. 2 (yaşam hakkı) ve md. 3 (işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı) ile ilgili yükümlülüklerine uymaları yönünde geçici tedbir kapsamında çağrıda bulunma kararı almıştır.

AİHM ayrıca, her iki devletin, en kısa zamanda, yükümlülüklerine uyduklarına ilişkin bilgi vermelerini beklemektedir.

B. KARARA YÖNELİK ELEŞTİRİLERİMİZ

AİHM, çok istisnai durumlarda alabileceği geçici tedbir kapsamında taraflara çağrıda bulunmuştur. Ancak saldırgan durumundaki başvurucu Ermenistan ile meşru müdafaa halindeki mağdur Azerbaycan arasında bir ayrım yapmamıştır. Bu sebeple adalet duygusunu zedelemiştir.

Bize göre, AİHM’nin istisnai de olsa görev ve yetkisinin kapsamı dahilinde olan bu kararının, hakkaniyete uygun olarak değerlendirilebilmesi için, yapılan çağrıya, “saldırının derhal sona erdirilmesi” şeklinde bir ibare eklenmeliydi. Ne yazık ki bu yapılmamıştır!

Her ne kadar geçici tedbir kararı, görülmekte olan davanın kabul edilebilirliği ve esası ile ilgili olarak verilebilecek kararları etkilemez ise de, bize göre bu tedbir kararı saldırgan Ermenistan’ı durdurmak bir yana, daha da cesaretlendirecektir. Dolayısıyla saldırganı cesaretlendirecek bu karar, başta yaşam hakkı olmak üzere sözleşme ile korunan hakların daha yaygın ve ağır ihlallerine yol açabilecektir.

AİHM kararında ayrıca, her iki devletin, en kısa zamanda, yükümlülüklerine uyduklarına ilişkin bilgi vermelerinin beklendiği de belirtilmiştir. Meşru savunma hakkını kullanan Azerbaycan, kanaatimizce, saldırganı defetmeye, saldırıları önlemeye yönelik kullandığı gücün sivillere hiçbir şekilde zarar vermediğini, sivillerin asla hedef alınmadığını, uluslararası hukukun yasakladığı hiçbir araç ve yöntemin kullanılmadığını, yalnızca saldırganın hedeflendiğini ve sivil Azerbaycan vatandaşlarına ağır silahlarla yapılan saldırıya karşı kullanılan savunma amaçlı gücün orantılı olduğunu ortaya koyan bildirimlerde bulunur ise, Sözleşme’nin özüne uygun davranmış ve Mahkemeye de, her ne kadar Sayın Mahkeme adalet duygusunu rencide eden bir karar vermiş olsa da, saygısını göstermiş olur.

Başvurunun “kabul edilebilir” bulunması ve davanın esastan ele alınması halinde, AİHM’nin bugüne kadar içtihatları, Mahkemenin haksız olan Ermenistan aleyhine ve meşru savunma hakkını kullanan Azerbaycan lehine karar vermesini gerektirmektedir.

Bu çerçevede, AİHM’ne göre Sözleşme’nin 2(1). maddesinin devlete, “…Aynı zamanda egemenlik alanı içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almayı emrettiğini ifade etmeliyiz. ”.

Azerbaycan’ın yaptığı tam da budur!

Öte yandan; meşru müdafaa halindeki mağdur tarafın kullandığı gücün “mutlaka gerekli” olup olmadığı değil, olsa olsa “orantılı olup olmadığı” tartışılabilir. Ermenistan’ın ispatlı ağır silahlı saldırısı nedeniyle bu hususun da tartışma konusu yapılamayacağı kabul edilecektir.

Azerbaycan açısından meşru savunma teşkil eden güç kullanımında amacın meşruluğu ise, “toprak bütünlüğünün ve yurttaşların korunması” nedeniyle tartışma götürmez bir gerçektir.

Ayrıca AİHM, Ermenistan/Azerbaycan davasını değerlendirirken, Azerbaycan’ın zorunlu ve hukuki “vatan bütünlüğünü korumaya yönelik savunmasının” BM Antlaşması’nın “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırma Fiili Halinde Yapılacak Hareket” başlıklı yedinci bölümünün 51. maddesindeki “meşru müdafaa hakkı” çerçevesine uygun olduğunu da dikkate almak durumundadır.

Gerçekten de Birleşmiş Milletler Antlaşması m. 2/4’te şu ifadeler yer almaktadır: “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar”.

Otuz yıldır haksız- hukuksuz saldırılarını sürdüren, halen Azeri topraklarının yüzde yirmisini işgali altında tutan ve bu nedenle de bir milyonu aşkın Azerbaycan vatandaşının yurtlarını terk ederek göç etmelerine neden olan tarafın, Ermenistan olduğu unutulmamalıdır.

Birleşmiş Milletler Antlaşması m. 2/3’te ise, “Tüm üyeler, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek biçimde, barış yollarla çözerler” denilerek uyuşmazlıkların barışçıl bir biçimde çözülmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Uluslararası hukuka saygı göstermeyen Ermenistan’dır.

Yukarıdaki madde ile ifade edilmiş olan ve jus cogens (üstün hukuk) nitelikli kuvvet kullanma yasağının tek istisnası Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırma Fiili Halinde Yapılacak Hareket” başlıklı yedinci bölüm m. 51’deki meşru müdafaa hakkıdır.

Azerbaycan bu hukuki dayanak çerçevesinde hareket etmektedir.

NETİCE:

Ermenistan uluslararası hukuka göre haksızdır. Azerbaycan haklıdır. Meşru savunma hakkını kullanmaktadır. Bu hakkın kullanımına ilişkin tüm şartlara uymaktadır. Saldırgan ile kendini savunan arasında fark gözetmemek adil değildir. İşgalci Ermenistan’ın bu durumunu tespit etmeyip, yeni saldırılarını da görmezden gelip, toprakları işgal edilen ve saldırıya uğrayan tarafa “kendini savunma” demek, bunu diyenin inandırıcılığına ve tarafsızlığına zarar vermektedir.

Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu

Türkiye Barolar Birliği Başkanı-Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukatlık Örgütleri Birliği-TÜRK-AV Başkanı

Odatv.com

AİHM ne yaptığının farkında mı - Resim : 1

arşiv