ACIYLA DOLUP YAŞAMAYI BİLEN İNSAN: DOĞAN YURDAKUL

Akşam, ileri yaşına karşın kendi evinde yalnız yaşamada direnen anneme gidecektim; ilaçlarını götürecektim. Yakın bir arkadaşımın annesinin ölüm...

Akşam, ileri yaşına karşın kendi evinde yalnız yaşamada direnen anneme gidecektim; ilaçlarını götürecektim. Yakın bir arkadaşımın annesinin ölüm haberi geldi. Apar topar oraya gittik. Dönüşümüz gecikince anneme gidemedim. Telefonla görüştük. Sesi iyi geliyordu. Gece, iki sularında ev telefonu çaldı. Annemin alt komşusu heyecanla, “teyze taşla birkaç kez vurdu, yukarı çıktım; zili çaldım, açmadı; ışık yanıyor, gelseniz iyi olur” deyip telefonu kapattı. (Annem, alt komşusunun gelmesini istediği zaman ya da sıkıntıda olup bize telefon edemeyeceği zaman taşla zemine vururdu). Apar topar yola çıktık. Kapıyı açtığımda annemi yerde yatar gördüm. Eşim ambulansı ararken, çöküp annemi kucağıma aldım, seslendim. Belli belirsiz birkaç sözcük fısıldadı ve gözleri kapandı.
Aradan geçen yıllar, o gece içime dolan acıyı unutturamadı. Annemi kaybetmenin acısını bastıran, akşam annemin yanına çıkamamanın, ona aynı iyi sesiyle sarılamamanın, o geç kalmışlığın acısı doldu içime; çıkmıyor. Onunla, başka bireysel acılarımla ve yaşamımın rengi olan toplumsal acılarla yaşamayı öğrendim.

Güngür-Doğan Yurdakul ayrılığı, acı havuzuma öyle karıştı ki, acılarımı alt üst etti, tanımsızlaştırdı. Tanımsızlaştırmayı neyin yarattığını çözemiyorum: Hastanedeki Yurdakul’un mu, hapishanedeki Yurdakul’un mu; acıyla kıvranıp sevdiğinden uzak ölümü bekleyen Yurdakul’un mu, sevdiğinin ölümünü, suçu sabit olmadığı halde demir parmaklıkların arkasında bekleyen Yurdakul’un mu; sevdiğinden uzak ölen Yurdakul’un mu, sevdiğinin gece yarısı ölümünü ertesi gün televizyon haberlerinden öğrenen Yurdakul’un mu? Hangisiydi acılarımı tanımsız kılan?

Acı; tıpkı mutluluk gibi, tıpkı sevgi gibi, tıpkı ayrılık gibi, tıpkı gülmek ve ağlamak gibi, tıpkı erdem ve onur gibi insana özgü… İnsan acıyı yaşar, hatta gerekirse yaşamını acılarla da devam ettirebilir. Acının, “insanca olanları” dahi kabul edilebilir. Ama öyle acılar var ki, ne insana özgü, ne insanca…
Güngör Yurdakul ile tanışamadım. Tanıdığım Doğan Yurdakul, tanımsız acıları tanımlayacak kadar, acılarla dolup onlarla yaşayacak kadar güçlü; acıların içinde dimdik duracak ve başka insanlar için savaşacak kadar insan… Tarihin içinde yerini alan birçok unutulmaz insan gibi… Kim bilir, belki de o nedenle, demir parmaklıklar arkasında…

Ali Rıza Aydın

Odatv.com

doğan yudakul ali rıza aydın arşiv