Türkiye’nin bugün bu sorunları yaşamasının sebebi çok kötü yönetilmesidir

Nurzen Amuran sordu, Prof. Dr. Haydar Çakmak yanıtladı...

Nurzen Amuran – 14 Haziran’da başlayacak NATO Zirvesi bizim için ayrı bir önem taşıyor. Bu toplantı sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Biden arasında bir görüşme programlandı. Masaya getirilecek sorunlar bir hayli fazla. Bu hafta NATO Zirvesinde ele alınacak konuları, Türkiye - ABD ilişkilerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Biden arasındaki görüşmelerin Avrupa Birliği, Rusya ve Ortadoğu’ya yansımalarını konuşmak istiyoruz. Konuğumuz Prof.Dr.Haydar Çakmak.

Sayın Çakmak önce isterseniz Biden dönemine kadar Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihsel sürecine kısaca göz atalım, ABD ile ilişkiler her zaman sorunlu mu geçti, sorunsuz bir dönem yaşandı mı?

Haydar Çakmak - ABD’nin kuruluşunu 1776 Bağımsızlık Bildirisi olarak kabul edersek, Amerika’nın, Türk halkına ve Türk tarihine göre çok yeni bir ülke ve çok yeni bir halk olduğunu görürüz. 18. ve 19.Yüzyılda iletişim ve ulaşım araçlarının mütevaziliği ve iki ülke arasındaki coğrafi mesafe, Osmanlı-ABD ilişkilerinin kayda değer olmamasını açıklar. Ayrıca, o tarihlerde birbirlerine çok uzak olan iki ülkenin ilişki kurmayı gerektirecek ihtiyaç veya zorunluluğunun olmaması da önemli bir faktördür. İlk temas, kayıtlarda 1802 de resmi olmayan bir görüşme olarak gözükmektedir. Oysa iki devlet arasında, ilk resmi temasın 1831 de ABD tarafından resmen İstanbul’a gönderilen Büyükelçi David Porter’la sarayda yapılan görüşmelerin olduğu ve resmi ilişkilerin de bu şekilde başladığı bilinmektedir. Birinci Dünya Savaşında (1914-1918) iki ülke dolaylı da olsa savaşmıştır. Türk-ABD ilişkilerinin önem kazanması ve yoğunlaşmasının başlaması, İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) sonlarına rastlar. Rusya’nın savaş sonrası Türkiye’den toprak istemesi ve Boğazlarda hak iddia etmesi, Soğuk Savaş döneminin Doğu-Batı blokları arasındaki önemli olaylarından biridir. Uluslararası ilişkileri, diplomasiyi ve küresel sorunları daha iyi okuyan İngiltere’nin o dönemin en güçlü ülkesi haline gelen ABD’nin Batı blokunda yer alan Türkiye’ye destek vermesini tavsiye etmesi üzerine ABD, Türkiye’yi Rusya’ya karşı desteklemeye başlamıştır. İlk ciddi işareti de, kalp krizi geçirerek vefat eden Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Mehmet Münir Ertegün’ün cenazesinin, Missouri zırhlısıyla 5 Nisan 1946 da İstanbul’a getirilmesidir. İkinci önemli olay, ABD’nin ve Birleşmiş Milletlerin çağrısı üzerine Türkiye’nin ABD’ye destek amacıyla Kore Savaşına (25 Haziran 1950-27 Temmuz 1953) asker göndermesidir. Bu savaşta Türk Tugayı önemli başarılar elde etmiş, ancak 721 askerimiz şehit olmuştur. Amerikan askerlerinin Kunuri bölgesinde Çin askerleri tarafından kuşatılması üzerine Türk askerlerinin çok tehlikeli olan bu kuşatmayı 218 şehit 94 kayıp ve 455 yaralı vererek ABD askerlerinin imha edilmesini önlemesi, Amerikan halkı ve yönetimi tarafından takdirle karşılanmıştır. Türkiye, daha önce iki kez reddedilen NATO üyeliğine ABD’nin desteği üzerine 18 Şubat 1952 tarihinde üye olmuştur. Bu tarihten sonra, işin özüne derinlemesine baktığınızda aslında, Amerikalılar, Türkiye’yi gerçek bir dost ve müttefik olarak görmemişlerdir. Kullanışlı veya kullanılması gereken bir ülke gözüyle bakmışlar ve öyle de muamele yapmışlardır. İkili ilişkilerde bu tespiti doğrulayacak çok sayıda olay mevcuttur. Örneğin, Türkiye’ye haber vermeden gizlice İncirlik hava üssünden kalkan Amerikan casus uçağı U-2’nin Rusya topraklarında 1 Mayıs 1960 da düşmesi ve Krushçev’in Türkiye’yi tehdit etmesi ciddi bir olaydır. Bunun anlamı Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirmek ve Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atmaktır. Ayrıca, Amerika’nın yine Türkiye’ye haber vermeden, egemenlik haklarını ihlal ederek Rusya’ya karşı İncirlik askeri üssüne Jüpiter Füzesi yerleştirmesi ve Rusya’nın da benzer şekilde Küba’ya füze ve silah yerleştirmesi üzerine ABD-Rusya arasında 1962 de cereyan eden Küba krizi gibi olaylar, müttefiklik ruhuna ve anlaşmalara aykırıdır. 1960 askeri darbesi, 1971 askeri muhtırası, 1980 askeri darbesi ve 2016 askeri kalkışmasının tamamı Amerikalıların destek veya bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi değerleri dilinden düşürmeyen bir ülkenin başka ülkelerde demokrasi ve hukuku kaldırmaya destek vermesi ilginçtir. 1971-1974 yılları arasında bağımsız bir ülke olan Türkiye’de Haşhaş üretimini yasaklatması, egemenlik haklarına aykırı ve normal bir davranış değildir. Türkiye’nin Rum katliamlarını önlemek için uluslararası hukuka uygun olarak 1974 de Kıbrıslı Türklere yardım için askeri müdahalesi sonucunda NATO üyesi ve müttefiki Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması ve Türkiye’yi tehdit etmesi de normal bir durum değildir. Ayrıca yine 1964 de Türk Silahlı Kuvvetlerinin muhtemel Kıbrıs çıkarmasını önlemek için ABD Başkanı Johnson’un İnönü’ye gönderdiği tehdit dolu mektup unutulmamıştır. 2003’de Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi, bağışlanması mümkün olmayan onur kırıcı ve düşmanca bir davranış olmuştur. Kısaca Türk – ABD ilişkilerinin geçmişi adeta ibretlik ders veren olaylar zinciridir ve çok da dostane değildir.

Amuran – Tarihsel süreç içerisinde değindiğiniz gibi çok da olumlu bir ilişki gerçekleşmedi. Bugün de bu gerilim sürüyor. Biden Başkan seçildikten sonra, Cumhurbaşkanı ile sadece bir telefon görüşmesi yaptı. Aramızda S-400 Hava Savunma sistemlerinin geleceği, CAATSA yaptırımları F 35 projesinden Türkiye’nin çıkarılması gibi savunma alanındaki sorunlar, puslu bir hava yaratıyor. Başka sorunlar da var ama, bu gelişmeler ABD’nin Türkiye’nin stratejik ortaklığına ihtiyacı kalmadığını mı göstermektedir?

Çakmak - Stratejik ortaklık Türkiye’ye verilen bir lütuf değildir. Stratejik ortaklığı belirleyen önemli faktörler var ve ABD’nin ihtiyaçlarından kaynaklanmıştır. Türkiye’nin jeopolitiği, askeri ve ekonomik gücü, uluslararası itibarı, dünya politikasında yer edinme becerisi ve potansiyeli gibi özellikleri ABD’yi Türkiye ile stratejik ortaklık anlaşmasına itmiştir. ABD, Türkiye’yi çıkarları doğrultusunda hep kullanmış ama hiçbir zaman kazanımlarına ortak etmemiştir. Türkiye’nin coğrafyası, stratejik önemi ve gücü değişmemiştir. Değişen ABD’nin politikası, tutumu ve çıkarlarıdır. Türkiye’ye uygulanan yaptırımların amacı Türkiye’nin ABD çıkarları doğrultusunda hareket etmesini sağlamaktır. Suriye'de besledikleri Kürt terör örgütü YPG-PKK örneğinde olduğu gibi. Ancak buradaki sorun, ABD’nin istekleri Türkiye’nin çıkarlarına zarar verecek mahiyettedir. Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdittir. Hiçbir egemen ülke bu tür istekleri kabul edemez. Bugünkü şartlar ve ABD’nin bugünkü çıkarları stratejik ortaklığı yok sayıyor ama yarın ABD ihtiyaç duyduğunda tekrar stratejik ortak gibi davranmak isteyecektir. Türkiye, orta üstü ölçekte bir güçtür. Hangi tarafta olursa ağırlığını hissettirir.

Amuran – ABD’nin hedefi Ortadoğu’da bir Kürt Devleti kurulması.

Çakmak - ABD’nin Türkiye gibi bir ülkeyi bir terör örgütüne değişeceğini sanmıyorum. Türkiye ve İran’a rağmen orta doğuda bir Kürt devleti kurulamaz. Denize açılımı olmayan, yerin altında ve üstünde bir zenginliği bulunmayan, turizm potansiyeli olmayan, teknoloji ve sanayi bulunmayan, üretimi yetersiz ve ülkeyi besleyecek tarımı da olmayan dağ başında kurulan bir Kürdistan devletini ABD dahi yaşatamaz. ABD ve İsrail’in amacı: İsrail’in güvenliğini ve varlığını sağlamak için kendilerine bağlı bir Kürt devleti oluşturarak, ülkeleri meşgul etmek bölgede devamlı bir sorun yaratmaktır. Amerikalıların özel bir Müslüman Kürt sempatisi yoktur. Vietnam’da, Kamboçya’da, Kore’de ve Afganistan’da olduğundan daha farklı değildir.

Amuran - Biden’ın, Başkanlık seçimleri sırasında verdiği sözü yerine getirmek için “Sözde Ermeni soykırımını” soykırım olarak dile getirmesi Türk kamuoyunda haklı olarak tepki yarattı. Size göre, aramızda ABD için öne çıkan en büyük sorun nedir, her iki tarafın ödün vermeyeceğini tahmin ettiğiniz sorunlar sizce hangileri?

Çakmak - Sözde Ermeni soykırımı tanıma tehdidi yıllardır Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin üstündeydi, her ABD Başkanı seçim öncesi seçmenlere bu sözde soykırımı tanıma sözü verir ama seçim sonrası Türkiye ile bozuşmamak için vaz geçerlerdi. Bu kez Biden bunu kabul etti. Olmayan bir olayı Hıristiyanlık dayanışması ve Türkiye’ye bir ceza ve mesaj vermek için bu uydurulan soykırımı tanıdı. Türklerin işlemediği bir suçu işlemiş kabul etmek, ahlaki ve hukuki olarak suçtur. Asıl, suçu iftira atan Ermenistan ile bunu Hıristiyanlık için kabul eden ülkeler yapmıştır. Biden kabul metninde Osmanlı dönemini kast ettiğini belirterek Türkiye için bir hukuki sonuç çıkmamasını sağlamış oldu, bu da iyi tarafı. Böylece ABD de sözde soykırımı tanıyan 33 ülkeden biri olmuştur. Lübnan, Suriye ve Libya gibi Müslüman ülkeler de tanımıştır. Bu tür siyasi kararların hukuki bir sonucu yoktur. Herhangi bir soykırımın uluslararası bir mahkeme tarafından kabul edilmesi gerekir. Türkiye’nin ve Ermenilerin elindeki belgeler soykırımın olmadığını gösteriyor. Dolaysıyla Ermenistan bir mahkemeye gitmiyor, meclislerden hiçbir belgeye dayanmayan siyasi kararlar çıkartıyor. Ayrıca, Osmanlı kolluk kuvvetleri sıradan Ermenilere saldırmıyor, eli silahlı Ermeni milisleriyle savaşıyor. Bu durum bile soykırımın olmadığını, savaşan tarafların soykırımla suçlanamayacağını göstermektedir.

Bizce Türkiye-ABD arasında ki en ciddi sorun ABD’nin genelde Kürt politikası ve özel de ise YPG ve PKK’ya verdiği destektir. ABD, Kürtlere ve terör örgütlerine verdiği desteği artık saklamıyor, aleni yapıyor. Türkler için bunun anlamı çok net bir şekilde ABD’nin, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermemesidir. Bu durum NATO ittifakı açısından kabul edilemez bir hatadır. Hiçbir Türk hükümeti ABD’nin bugünkü Kürt politikasını kabul edemez. ABD’yi son yıllarda rahatsız eden ve kabul etmeyeceği davranış, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini stratejik boyuta taşıması ve Rusya’yı güçlendirecek ilişki kurmasıdır. Suriye ve Irak’ta da iki ülkenin çıkarları uyuşmamaktadır. Her iki tarafta duruşlarından taviz vermezse ciddi sorunlar çıkacaktır.

Amuran - Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 26 Haziran’da 20'ye yakın ABD'li büyük şirketin üst düzey yöneticisiyle video konferans yöntemiyle bir araya geldi. 14 Haziran’da toplanacak NATO zirvesinde Biden’la yapacağı görüşme öncesi bu iş adamlarıyla yapılan temaslar bir fayda sağlayacak mıdır? Ticari yakınlaşmalar siyasi yakınlaşmaların zeminini sağlar mı?

Çakmak - ABD, kapitalist ve serbest piyasa ekonomisinin en iyi işlediği ülkelerin başında gelir. Türkiye ile ticaret yapmak onların çıkarınadır. Burada bir sorun yoktur. Sorun, Amerikan devleti Türkiye’ye ambargo veya yaptırım uygularsa bu şirketler uymak zorunda kalır. Bu şirketlerin bugünkü gergin ortamda ve kötüye giden ilişkilerde hükümetlerine baskı uygulaması çok zordur. Bu toplantının şüphesiz zararı olmaz ama faydası konusunda tereddütlerim var. Ayrıca Amerikalı elitlerin (Gazeteci, politikacı, akademik camia vb) AKP yönetimine iyi gözle bakmadıkları bilinmektedir. İş insanlarından bu elit kesimi karşılarına almalarını beklemek zordur. Ama yine de, bu toplantı Erdoğan yönetiminin ABD ve özel şirketlerle işbirliği yapmak istediğini göstermesi açısından pozitif önemli bir mesajdır.

Amuran - ABD Başkanı Joe Biden'ın Hava Kuvvetleri Sekreterliği için aday gösterdiği Frank Kendall, geçtiğimiz günlerde Senato Silahlı Hizmetler Komitesi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'den F-35 parçalarının alımının durdurulması gerektiğini söyledi. Türkiye ekonomisi açısından bu gerçekleşirse nasıl bir riskle karşı karşıya kalabiliriz? Üstelik F-35 için ciddi ödeme yaptığımız halde uçaklar teslim edilmedi.

Çakmak - ABD, uluslararası hukuka ve etik kurallarına uyarsa Türkiye’nin ortak olduğu ve bazı yedek parçalarını ürettiği F-35 uçağının satışını ve yedek parça üretimini durduramaz. ABD, bu şirketin (Lockheed Martin) Türkiye gibi bir ortağıdır. Eğer ABD’nin ortaklardan birine ambargo hakkı varsa Türkiye’nin de ABD’ye ambargo hakkı vardır. Nitekim Savunma Sanayi Başkanının ABD’ye yazdığı mektuba ilgili birimin 7 Mayıs 2021 de verdiği cevapta, bir şirket ortağının bir başka ortağı çıkarttım demekle çıkartamayacağını kabul etmiştir. Bunun hukuki bir prosedürünün ve kuralının olduğunu belirtmiştir. Sorun henüz çözülmemiştir. ABD hukuk dışı tutumunda ısrar ederse şirket Türkiye’den aldığı uçak ve yedek parçanın parasını ödemek zorundadır. Ayrıca Türkiye ABD ve uluslararası mahkemelere gitme hakkını kullanabilir. İlginç bir şekilde diğer ortak ülkelerden hiçbir ses gelmemiştir. ABD’nin bu işi sonuna kadar götürmesi kendi çıkarına da uygun değildir. Hem itibarını kaybeder hem de müttefikler nezdinde güven kaybına uğrar.

Amuran - Biden ile Erdoğan 14 Haziran’da bir araya gelecekler. Biden’ın gündeminde öncelikle Rusya’dan satın aldığımız S-400 hava savunma sistemi olduğu söyleniyor. Bu durumda bu görüşmeden uzlaşı mı yoksa çözümsüzlük mü çıkar hangi koşullarda uzlaşma sağlanabilir?

Çakmak - ABD haksız ve yersiz bir şekilde S-400 konusunda baskı yapmaktadır. Türkiye, tarihi, bulunduğu coğrafya ve ilişkileri gereği birtakım güvenlik risklerine sahiptir. Türkiye’nin hava savunması yok denecek kadar zayıftır. Türkiye yıllardır müttefiki ABD’ye Patriot hava savunma sistemi dahil birçok silah alımı için başvurmuş ama satın alamamıştır. ABD şöyle diyor: Ben satmam, başkasından da aldırmam. Bu nasıl bir müttefik? Kalmış ki, eski Sovyet ülkesi yeni NATO üyesi Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan gibi ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede Rus yapımı silahlar mevcuttur. Türkiye S-400 hava savunma sistemini NATO çerçevesinde değil kendi ulusal savunma sistemi içinde tutacağını vaat etmektedir. ABD, S-400 silahının ülke dışına çıkartılmasını ve Türk topraklarında kalmaması gerektiğini söyleyecek kadar işi ileri götürmüştür. Yaptırım uygulayacağı tehdidini sürekli dile getirmektedir. Bu konuda karşılıklı geri adımlar atarak anlaşılabileceği ihtimali yüksek ama tersi de olabilir. Türkiye bağımsız bir ülkedir, kendi seçimini kendisi yapar. Şunu da ilave etmek gerekir ki içte ve dışta sıkışan AKP hükümeti uzlaşmayı güçlü bir şekilde arayacaktır. Güvenlik ve ulusal egemenlik zafiyeti oluşturacak bir anlaşma Türk halkı tarafından hoş karşılanmayacaktır. AKP, ABD ile müzakerelerde elini güçlendirmek için S-400 olayını kamuoyuna mal ederek kamu diplomasisi stratejisi takip etmiştir. Ancak olumsuz bir anlaşma durumunda halk AKP’ye bir fatura çıkaracaktır.

Amuran - ABD ile aramızdaki sorunlar NATO ile ilişkilerimizi etkiler mi? ABD’nin NATO da kararları etkileyebileceği baskın bir ağırlığı var mıdır? ABD’nin Fransa gibi diğer NATO üyeleriyle birlikte Türkiye’yi S-400 sistemi konusunda sıkıştıracağı beklentisi söz konusu. Sonuç ne olabilir?

Çakmak - Savunma, “Güvenlik ve Silahlanma” konuları NATO’nun esas uğraş alanıdır. NATO’nun kendisi silah üretmiyor ve silah ticareti de yapmıyor. Dolaysıyla bu NATO’nun işi değildir. NATO, üyelerinin güçlü olmasını ister. NATO bütün üyelerine eşit davranmak zorundadır. Ayrıca NATO da kararlar oy birliğiyle alınır, bunun anlamı her üyenin veto hakkının olmasıdır. ABD, 30 NATO üyesinin tamamının Türkiye karşıtlığında birleşmesini sağlayabilir mi? Bu çok zordur. Ayrıca işi iyice büyüterek bunu yapmak ister mi? Sanmıyorum. ABD, Almanya’ya Rusya’dan gaz alma diye baskı yapıyor ama Almanya Rus gazını almaya devam etmektedir. NATO’nun ve üyelerinin geçmişten gelen tecrübe ile önemli bir üyesi olan Türkiye konusunda temkinli davranacağını beklemek abartılı olmayacaktır. Türkiye NATO üyesi olmasa, NATO Hıristiyanlardan oluşan bir Haçlı ordusu gibi olur. O vakit Afganistan ve Somali gibi Müslüman ülkelerde kolay görev yapamaz. Türkiye’nin coğrafi konumu, askeri gücü, askeri ve diplomatik potansiyeli, itibar coğrafyası, güvenilirliği, tarihi geçmişi ve temsil ettiği değerler açısından kolay gözden çıkarılacak bir ülke ve halk değildir. Türkiye’nin bugün bu sorunları yaşamasının sebebi çok kötü yönetilmesidir.

Amuran - NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, müttefik ülke liderlerinin, NATO toplantısında, “Rusya'nın saldırgan eylemleri, terör tehdidi, siber saldırılar, yükselen ve yıkıcı teknolojiler, iklim değişikliğinin güvenlik etkisi ve Çin'in yükselişi” gibi konularda kararlar alınacağını bildirdi. Ukrayna’daki gelişmeler Türkiye’nin konumunu da etkiliyor. Ukrayna konusunda nasıl bir politika izlenebilir. Bir tarafta Rusya öte yanda NATO. İşimiz bir hayli zor değil mi?

Çakmak - NATO üyelerinin Çin ve Rusya’ya karşı alacağı ortak tutum ve politikalar ABD’nin istediği kadar sert olmayacağını göstermektedir. ABD’nin ulusal çıkarları NATO’nun diğer üyelerinin ulusal çıkarlarıyla örtüşmeyecektir. Özellikle, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya gibi güçlü Avrupa ülkelerinin Rusya ve Çin ile önemli ilişkileri vardır. Bununla birlikte bu ülkelerin de Çin ve Rusya’nın birtakım faaliyetlerinden ve tutumundan rahatsız oldukları bilinmektedir. Örneğin Rusya’nın Kırımı ilhakı, Ukrayna’ya uyguladığı baskı ve ülkenin doğusundaki ayrılıkçı gruplara desteği, Gürcistan’ın parçalanmasındaki rolü, Putin’in yurt içi ve dışında muhalifleri öldürtmesi, batılı ülkelerdeki seçimlere müdahale etmesi gibi konularda ortak karar alınacaktır. Ancak soğuk savaş dönemini andıran batının düşmanı ilan edip ağır yaptırımlar uygulamaları zor görülmektedir. Ayrıca Rusya’ya ağır yaptırımlar ve dışlayıcı bir tutum Rusya’yı Çin’in yanına itecek ve iki büyük gücü batı karşıtı işbirliğine zorlayacaktır. Bu nedenle yaptırımın dozunu iyi ayarlamaları gerekir. Zaten 15 Haziran’da İsviçre’de Putin-Biden zirvesi var, orada dertlerini birbirlerine dökeceklerdir. Çin ile ilgili daha ağır bir sonuç beklemek abartılı olmayacaktır. Ancak ABD’nin istediği dozda olmayacağı muhakkaktır. Zira Avrupalı birçok ülke Çin ile yakın ilişkilere sahiptir. İtalya ve İspanya buna en iyi örnektir. Çin’in yükselişi ve ayrı bir medeniyetten oluşu batılıları korkutmaktadır. Ama Avrupalı ülkelerin Amerika’ya karşı Çin’i kullanmakta ve onlara belli bir siyasi ve ekonomik konfor sağlamaktadır. Bu nedenle ABD’nin katı tutumunun biraz yumuşatılarak Çin’e uygulanacağını söylemek gerekir. ABD’nin asıl korkusu en büyük küresel güç statüsünü Çin’e kaptırmaktır. Çin bunu başarırsa ABD süratle geri gidecek ve çok büyük güç ve itibar kaybedecektir. Zira ABD’nin canını yakmadığı ülke sayısı çok azdır. Her yerde bir tortu bıraktığı için kaybedeceği kesindir. ABD bunu bildiği için tek başına icabına bakamadığı Çin’i diğer batılı ülkeleri de yanına alarak devre dışı bırakmaya çalışmaktadır. Çin’in yükselişini artık önleyemez bunu biliyor. Amacı geciktirerek zaman kazanmaya çalışıyor. Çin üretim gücü, rekabetçi fiyatları ve iyice geliştirdiği teknolojisi ile rakip tanımıyor. Bu nedenle ABD, Çin ile rekabet etmek istemiyor, batılı müttefikleri de yanına alarak Çin’in önünü kural dışı kesmeye çalışıyor. Öyle ki ABD, sömürü düzeni kurmak için 1995 yılında kendi çıkarlarına uygun bir şekilde dizayn ettiği, kurallarını kendi koyduğu “Dünya Ticaret Örgütü” artık Çin’in çıkarlarına hizmet ettiğini görerek örgütten çekilmek veya yeni kurallar koymak istiyor. Şu işe bakınız ki bu kez de Çin karşı çıkıyor. Çin de aslında garip bir ülke. Komünist iktidar kapitalist ekonomik sistem uyguluyor. Ama serbest piyasa ekonomisinin kurallarına uygun davranıyor. Sorunuzun son bölümündeki Ukrayna-Türkiye ilişkileri kısmında haklısınız, Türkiye NATO ile Rusya arasında sıkışmış durumdadır. AKP iktidarı ülkelerle ilişkilerde dozu iyi ayarlayamıyor. Ukrayna ile ilişkiler şüphesiz iyi bir şeydir ama bütün yönleri dikkate alarak angajmanları ona göre ayarlamak gerekir. Ukrayna ile ilişkilerin bugünkü dozu Rusya’yı ziyadesiyle rahatsız etmektedir. Bu konuda Türkiye’nin daha dikkatli davranması gerekir. Zira Rusya ile Orta Asya, Karadeniz, Karabağ, Suriye, Balkanlar ve Kafkaslarda da önemli işbirliği gereksinimi vardır. Rusya, Ukrayna ile ilişkilere feda edilemez, ciddi bir hata olur. Eğer önü ABD ve Avrupalılar tarafından kasıtlı olarak kesilmezse büyük oran da nükleer ve konvansiyonel silahlara sahip Rusya’nın küresel bir rolü olacaktır.

Amuran - Trump’dan sonra ABD ile AB arasındaki ilişkiler ortak politikalarla belli bir raya girdi görünüyor. Biden, insan hakları, demokrasi ve iklim değişikliği politikalarında AB ile aynı çizgide. Bu yakınlaşma, Türkiye- AB ilişkilerini etkiler mi?

Çakmak - Sanmıyorum, zira zaten Türkiye-AB ilişkileri yok denecek seviyede kötü, daha nereye gidecek. Avrupa’nın tavrı belli, Türkiye’ye diyor ki, “sen bizim mahallede oturamazsın ama arada bir gelip, bir iki tur atabilirsin.” ABD bunun neresine itiraz edecek. AB de Türkiye’ye baskı yapacak durumda değildir. Müzakereler durdu, eskisi gibi hibe ve yardımlar kalmadı, vize uygulamaya devam ediyor. Nasıl baskı uygulayacak. Ancak vaat de bulunabilir, buna da Türkiye inanmayacaktır. Çünkü Türkiye de AB’ne karşı inancını ve güvenini kaybetti. ABD ve AB Türkiye’ye karşı olumsuz tutum ve politikalarından dolayı baskı yapma imkanını kaçırdılar. Tek yapabilecekleri baskı, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’da karşı tarafı desteklemeleridir. Zaten onu da yapıyorlar.

Amuran - ABD’nin rahatsız olduğu konulardan biri Rusya ile sürdürdüğümüz ilişki. Rusya bizim komşumuz ve vaz geçemeyeceğimiz ekonomik ilişkilerimiz var. ABD’nin aldığı kararlar nedeniyle savunma işbirliğine doğru bir gidiş de görülüyor. Türkiye bu sürede nasıl bir politika izlemeli?

Çakmak - Rusya, Türkiye ile olan ilişkilerde zannedildiği kadar cömert değildir. Ekonomik ilişkilerde serbest piyasa kurallarını uygulamıyor. Örneğin domatese kota koyuyor, Türk kamyonlarına sınırlama getiriyor, Türk müteahhit şirketlerini sınırlandırıyor, Rus turistlerini bile pazarlık konusu yapıyor. Akkuyu Nükleer elektrik santralini ve S-400 hava savunma silahını da batılıları özellikle de ABD’yi rahatsız etmek ve Türkiye ile ilişkilerini bozmak için yapmıştır. Ayrıca büyük karlar yaparak satmış ve Türkiye de imal edilmesi için gerekli teknolojileri de vermeyi kabul etmemiştir. Rusya’nın içinde Türkiye’ye sempati duyan önemli bir Türk ve Müslüman nüfus var, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin varlığı gibi konular Rusya’yı da Türkiye’ye karşı itina göstermesine neden olmaktadır. Karadeniz ve Kafkaslar başta olmak üzere diğer ortak sorunlarda iki ülkenin samimi işbirliği çok yararlı olacaktır. İki ülke de işbirliğinin öneminin farkındadır. Her iki ülke de ilişkilerine özen göstermektedir. Bu da iyi bir politikadır. Türkiye NATO üyesi olduğu müddetçe Rusya ile savunma ve güvenlik paktı kuramaz. Sizin de belirttiğiniz gibi ABD’nin dışlama ve cezalandırma tutumu Türkiye’yi farklı alternatifler aramaya itmektedir. Türkiye’nin Rusya’dan silah alması Türkiye’nin tercihi değil, batılı müttefiklerinin ihtiyacı olan silahları vermemesindendir. Ayrıca Türkiye egemen bir ülkedir. İttifak karşıtı olmamak kaydıyla ulusal çıkarlarına uygun politika takip etmesi doğaldır.

Amuran - Mısır konusunda ilişkilerimizin yeniden canlandırılması doğru bir karardı. Bu yakınlaşma, Doğu Akdeniz’deki güç dengesini de olumlu etkileyecektir. Yunanistan ve ABD arasındaki yakınlaşma ve ABD’nin Mısır’la devam eden sıcak ilişkileri Türkiye’ye nasıl yansır?

Çakmak - Mısır, Arap ülkelerinin tartışmasız lideridir. Orta doğuda veciz bir söz vardır, “Mısır’sız savaş Suriye’siz barış olmaz diye”. Ayrıca yine Ortadoğu’da Mısır’ın özelliğini öne çıkartan bir söz daha vardır. Derler ki, “kitap Mısır’da yazılır, Lübnan’da basılır ve Suriye’de okunur.” 22 Arap ülkesi içinde Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye politik, diplomatik ve askeri açıdan çok önemlidir. Mısır ve Suriye’nin bir başka önemi İsrail ile sınır komşusu olmalarındandır. Bu nedenle ABD ve İsrail’in denetimi ve gözetimi altındadır. Mısır dış politikası ve Mısır’ı kimin yöneteceği konusunda İsrail ve ABD’nin önemli etkisi vardır. Arap Baharıyla Suriye bölünmüş ve İsrail için daha az tehlikeli hale gelmiştir. Mısır’ın Türkiye ile ilişkisi her iki ülkenin de çıkarınadır. Zaten iki ülke arasında yaşanan sorunlar iki ülkenin çıkarlarının uyuşmamasından değil, AKP yönetiminin siyasi İslamcı politikalarından kaynaklanmıştır. AKP’nin geri adım atmasıyla ilişkiler tamir edilmeye başlamıştır. Mısır, Türkiye’den rejim aleyhine yapılan televizyon ve radyo yayınlarına izin verilmemesini ve Türkiye’de yaşayan İhvancı militanların sınır dışı edilmesini istemiştir. AKP iktidarı da bunu yapmayı kabul etmiş ve ilişkiler düzelmeye başlamıştır. Aynı durum Suudi Arabistan için de geçerlidir. AKP iktidarı Suudi ailesi karşıtı militanları gönderir, Kaşıkcı cinayetini unutur ve kral ailesi aleyhtarı yayınları keserse ki öyle olacağına inanıyoruz Suudi Arabistan ile de ilişkiler düzelecektir. Bu durum da Türkiye’nin elini rahatlatacaktır. ABD’nin Doğu Akdeniz’de Yunan tezlerine destek vermesi ABD’nin artık taraf olduğunu gösterir. Bu durum sorunun daha da karmaşık ve çözülemez hale geleceğini de gösterir. Zira AB de Yunan tezlerini desteklemektedir. Türkiye Doğu Akdeniz konusunda bütün batı ülkelerini karşısında bulmuştur. Bu Türkiye açısından büyük bir talihsizliktir. Yıllardır var olan sorunun bu hale gelmesinin en önemli nedeni AKP iktidarının, sorunu, iyi yönetememesindendir. AKP yönetimi Türkiye’yi doğumuzdaki ve batımızdaki bütün ülkelerle sorunlu hale getirdi. Her şeye rağmen Türk devleti kendi hakkını kimseye yedirmeyecek kadar güçlüdür. Yeter ki yetenekli ve yurtsever kişiler tarafından yönetilsin.

Amuran - Son sorumuz, Covit 19’la başlayan süreçte, dünyada neoliberal politikaların daha sık sorgulanmaya başlanması. Sözgelimi sosyal devlet anlayışını öne çıkaran kararların devreye girmesi, sağlık ve sosyal desteklerin halka verilmesi. Bu gelişmeler ülkelerin siyasi hedeflerinde bir değişiklik yaratabilir mi yoksa geçici bir dönem mi yaşanmaktadır?

Çakmak - Bu salgın, iletişim araçlarının verdiği olanaklarla hep canlı ve göz önünde cereyan etmiştir. Bu sayede herkes alabildiği dersi ve tecrübeyi edinmiştir. İnsanlar dolayısıyla devletler de bu salgından çok etkilenmişler ve insan odaklı yoğun bir çalışma ve dayanışma sergilemişlerdir. Bir musibet bin nasihatten iyidir atasözüne uygun olarak insanlar ve devletler gerekli dersi almıştır. Dünya çapındaki bu salgın bütün dünyalıların zengin veya yoksul aynı sorunu yaşamalarına neden olmuş ve işbirliğini zorunlu kılmıştır. İnsanlararası dayanışmanın ve barışın ne kadar önemli olduğunu, bu salgın bir kez daha göstermiştir. Ülkeler ve yöneticileri şüphesiz bu salgından gerekli dersi çıkaracaklardır. Ülkelerin ve halkların bu tarihten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaları zordur. Zaman içinde bu değişiklikleri mutlaka göreceğiz. Dileğimiz insanlığın bu salgından en az zararla çıkması ve dünya da olumlu sonuçlar doğurmasıdır.

Amuran – Hepimizin ümidi bu. Çok teşekkür ederiz. Beklentimiz 14 Haziran’da alınacak kararların ülkemize fayda sağlayan kararlar olması. Kısa bir ufuk turu yaptık, çok teşekkürler.

Çakmak- Ben teşekkür ederim.

Nurzen Amuran

Odatv.com

Türkiye’nin bugün bu sorunları yaşamasının sebebi çok kötü yönetilmesidir - Resim : 1