MEB ŞURASI KARARLARI EĞER YASALAŞIRSA KORKULAN OLACAK

Geçen yazımızda, 1950’den bu yana, özellikle son 8 yıldır laik eğitimin dinci eğitime dönüştürülmesi yönündeki düzenleme ve değişimleri açıklamaya...

Geçen yazımızda, 1950’den bu yana, özellikle son 8 yıldır laik eğitimin dinci eğitime dönüştürülmesi yönündeki düzenleme ve değişimleri açıklamaya çalışmış, son yapılan Milli Eğitim Şurası’nda bu gidişin son noktasının konulduğu belirtmiş, buna ilişkin gelişmeleri, Şura’da alınan kararların açıklamasını bir sonraki yazımıza bırakmıştık. Bu yazımızda da şura kararları üzerinde duracağız.

1-5 Kasım 2010 günlerinde Ankara Kızılcahamam’da gerçekleştirilen 18. Milli Eğitim Şurası’nda, hükümetin yönlendirmesiyle, laik eğitimi tamamen bitirecek, eğitimin “ulusal” özelliğini yok edecek önemli kararlar alınmıştır. Bu siyasal iktidar döneminde yaşanan “laik eğitimde karşıdevrim süreci”ne, 18. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararların uygulamaya konulmasıyla son noktaya ulaşacak; laik eğitim son darbeyi yiyecektir.
Bir kez, şurada, “kesintisiz” 8 yıllık zorunlu eğitimin, “kesintili” 13 yıl zorunlu eğitime çıkarılması kararı alınmıştır. Zorunlu eğitimin 13 yıla çıkarılması alkışlanabilir. Ancak, alkışlamadan önce, “kesintili-kesintisiz” ayrımını çok iyi anlamak gerekir.
Kesintisiz eğitimin özelliği, imam hatip liselerinin orta kısımlarının kapanmasına neden olması ve kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitim bitirilmeden çocukların Kuran kursuna gönderilmesini engellemesidir. Ne yazık ki, ANAP’ın başını çektiği koalisyon döneminde bu sınır, 5. sınıfa çekilmiş; 5. sınıfı bitiren çocukların Kuran kurslarına gidebilmesini olanaklı kılacak düzenleme yapılmıştır.
Çocukların eğriyi doğrudan ayırma yaşına gelmeden dinsel eğitime alınması, baskılanması ve koşullandırılması anlamına gelmektedir. Bunun için çağdaş dünyada çocukların dini eğitim alması, kendilerinin karar verecekleri yaşa kadar ertelenmektedir.
Kabul edilen yeni “kesintili” sistemde imam hatiplerin orta kısımlarının yeniden açılması olanaklı duruma gelecektir. Kesintili eğitim sistemiyle çocukların Kuran kursuna gidiş yaşları da, istenildiği gibi 5. sınıftan daha aşağı çekilebilecek; hatta anasınıflarına kadar indirilebilecektir. Amaç, çok küçük yaşta çocukların doğmalarla beyinlerinin yıkanması ve sonraki yaşamlarında sorgulama ve bilimsel düşünme yetilerinin yok edilmesidir.

DİN DERSLERİ

Şurada “Önemli işlev gören din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin çoğulcu bir anlayışla tüm öğretim kurumlarında daha etkin olarak okutulması” kabul edilmiştir. Buna göre, ilköğretim 4. sınıfında başlatılan bu eğitim, 1. sınıfa kadar indirilecektir. Hatta, ana okullarında bile bu dersin zorunlu olması gündeme getirilebilecektir.
Ayrıca şurada, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin yanında seçmeli din dersi getirilmesinin kabulü de anlamlıdır. Bu dersin baskılar sonucu, dolaylı yoldan “zorunlu” duruma geleceğinden kuşku duyulmamalıdır. Bu dersin amacı da Kuran eğitiminin okullara sokulmasıdır. Bunun sağlayacağı birinci sonuç, tüm ilk ve orta öğretim kurumlarının imam hatipleştirilmesi; ikincisi de, bu yolla türbanın ilk ve orta öğretime sokulmasıdır.

İSTİKLAL MARŞI VE OKUL ANDI

Değerler Eğitimi Komisyonu’nda yapılan öneriler arasında, “öğrencilere aktarılacak değerlerin temeli Allah inancı olmalı… değerler eğitimi İslami terminoloji ile yapılmalı” önerisi, tam anlamıyla laik eğitimin dinselleştirilmesi yolunda atılan bir adım olarak görülmelidir. Eğitimin temeli artık akıl ve bilim olmaktan çıkacak, din kurallarına ve hurafelere dayandırılacaktır.

Eğitim Ortamları, Kurum Kültürü ve Okul Liderliği Komisyonu’nca yapılan öneride ise, “Törenler ve toplantılar; … rutin ve zoraki katılıma dayalı etkinlikler olmaktan çıkarılıp yoğun olarak ortak duygu ve değerlerin paylaşımını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir” denilerek, Anayasa’mıza göre zorunlu olan (m.3) İstiklal Marşı ile Okul Andı’nın isteğe bağlı duruma getirilmesi amaçlanmaktadır. Böylece, yalnız laik eğitim değil, ulusal bilinç de yok edilmeye çalışılmaktadır. Çünkü ulusal bilinç, ümmet bilincinin yerleştirilmesinin önündeki en büyük engeldir.

Önümüzdeki ay ve yıllarda, şimdi üzerinde durulmayan bu önerilerin yasalaşıp, hatta gerekiyorsa anayasa değiştirilerek uygulamaya konulduğuna hep birlikte tanık olacağız.
Tüm bu gelişmelere bakılarak, laik eğitimden nasıl bir dinci eğitim düzeyine gelindiği kolaylıkla görülecektir. Peki, nerede anayasal kurallar? Nerede Öğretim Birliği Yasası? Atatürkçü Cumhuriyet bilincini yok edecek aykırılığın hesabının sorulacağı günlerin yakın olması diliyoruz. Yoksa, geri dönüşü olmayan bir yola girilmek üzeredir.

Bülent Serim
Odatv.com

meb Milli Eğitim Şurası laiklik arşiv