3 yıl sonra uygulanacak yasada neden bugün ısrar ediyorlar

Bülent Serim yazdı...

Odatv’de 10 Aralık 2016’dan beri yazdığımız yazılarda;

-Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter rejimden, kuvvetler birliğine dayalı seçilmiş krallık dönemine geçiliyor dedik,

-Adına egemenlik denilen devlet kudreti tek adama devrediliyor dedik,

-Bu tek adama saltanat yetkileri veriliyor dedik,

-Bu değişiklik ülke ve millet yararına değil, tek adamın çıkarına yapılıyor dedik,

-Yapılan değişiklik millet iradesine ihanettir dedik,

-Düzenlemeler öz ve biçim yönünden Anayasanın değiştirilemez nitelikteki 2. ve 175. maddelerine aykırıdır dedik,

-Bununla da yetinmeyecekler, seçim sistemini değiştirip yeni bir anayasa yaparak, ilk dört maddeyi de anayasadan çıkaracaklar dedik,

-Türkiye bir yangın yeri; içte ve dışta sorunlar yumağına dönüşmüş, millet aş, iş, can ve mal derdine düşmüş, bu ortamda milletin anayasa değişiklik istemi yoktur ve olamaz dedik,

-Anayasa Mahkemesinin sayesinde daha şimdiden devlet Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetiliyor, toplum OHAL’le yaratılan baskı ve korku altında, bu ortamda yapılan anayasa değişikliği meşru olmaz dedik,

-Anayasa değişikliği uzlaşmayla yapılır, siz çatışmacı yöntemle anayasa değişikliği yapmaya çalışıyorsunuz, bu değişiklik meşruiyetini daha şimdiden yitirmiş durumda dedik.

Biz dedik, biz dinledik. 16 Nisan’da bu anayasa değişikliği halkın oyuna sunuluyor.

Peki neden, üstelik üç yıl sonra yürürlüğe girecek bir anayasa değişikliğinin bu kaos ve karmaşa ortamında yapılmasında bunca ısrarlı olunuyor?

1)Bunun birinci nedeni, “tek adam” sistemini bu karmaşa ortamından yararlanarak kotarma çabasıdır.

Anımsar mısınız, 12 Eylül askeri darbesinin, 1970’li yılların sonlarındaki iç çatışmalar ve karmaşa nedeniyle bozulan kamu düzenini yeniden kurmak için yapıldığı söylenmişti.

Sonradan ortaya çıktı ki, o kaos, karmaşa ortamı, askeri darbeyi yapmak için bizzat kendileri tarafından yaratılmıştır.

Türkiye’de içte ve dışta bu kadar sorun varken, toplumsal kutuplaşma had safhaya çıkmışken başkanlık ısrarı, doğrusu bize bunu anımsatmaktadır.

Toplum önce şok durumuna sokulmuştur, şimdi bundan yararlanılmak istenmektedir.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “Sandıktan ‘evet’ çıkarsa terörün sesi kesilir” demesi, AKP tarafından hazırlanan anayasa değişikliği tanıtım kitapçığında da getirilen sistemin “terörü gündemden düşüreceğinin” ifade edilmesi, terörün sonunun neden getirilmediğinin itirafı değil midir?

Üç yıl sonra yürürlüğe girecek değişikliklerin bugünden yapılmakta bu kadar ısrarcı olunması, günümüzün kaos ortamından yararlanılmak istendiğini tüm açıklığıyla göstermektedir.

2)İkinci neden, sıcağı sıcağına 15 Temmuz kontrollü darbe girişimiyle yaratılan mağduriyetten ve bunun sonucu ilan edilen OHAL ortamından yararlanılmak istenilmesidir.

3)Üçüncü neden, ekonomik durumun çok kötü olmasıdır.

Yine sorun geçici olarak Körfez dolarlarıyla çözülmüş görünmektedir. Ancak bunun kalıcı olması olanaksızdır.

Bu durumda iktidarın sürdürülemeyeceğinin farkındadırlar. Dolayısıyla sürekli OHAL rejimine gereksinim vardır.

4)DÖRDÜNCÜ NEDEN, SORUMLULUKTAN KURTULMA İSTEĞİDİR

-Cumhurbaşkanı kendisinin halk tarafından seçilmesinden sonra, “fiili başkanlık sistemine geçildiğini”, anayasanın ve anayasal parlamenter sistemin rafa kaldırıldığını” söyleyerek anayasayı ihlal etmiştir ve etmeyi sürdürmektedir.

Hatta “artık anayasa bu yeni düzene uydurulmalıdır” diyerek ihlali itiraf da etmiştir.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “İstediğiniz kadar yok deyin, fiili başkanlık var” demiş ve bu televizyonlarda yayımlanmıştır.

Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş de, “fiili durumu hukuki çerçeveye yerleştiriyoruz” ifadesinin, “Cumhurbaşkanının yetkisini aştığı ve suç işlediği” anlamına geleceğini açıklamış ve yandaşlarına bu ifadeyi kullanmamaları uyarısında bulunmuştur.

Cumhurbaşkanının konumu, görev ve yetkileri Anayasa’da belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı bunların dışında yetki kullanamaz. Anayasanın 6 ve 11. maddeleri uyarınca anayasal kurallarla sımsıkı bağlı olan halk da bunların dışında Cumhurbaşkanına başka bir konum tayin edemez, yetki veremez. Halkın ve Cumhurbaşkanının Anayasa dışına çıkma hakkı, yetkisi ve iradesi yoktur.

Anayasayı fiilen rafa kaldıran Cumhurbaşkanının hukuksal sorumluluğunun doğduğu açıktır.

Şimdi anayasa, onun isteği üzerine, yarattığı fiili duruma uydurulmakta, böylece hukuksal sorumluluğu ortadan kaldırılmaktadır.

Yalnız sorumluluktan kurtarılmamakta, aynı zamanda gelecekte yargılanması da olanaksız kılınmaktadır.

-Öte yandan “Meclis Soruşturması” yöntemi denetim yolu olmaktan çıkarılarak, AKP döneminde başbakanlık yapmış olanların gelecekte soruşturulup yargılanmasının da önüne geçilmektedir.

Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım bu kapsamdadır.

Değişiklikler yürürlüğe girdiğinde bunlar için gelecekte, örneğin 17-25 Aralık yolsuzluk olayları nedeniyle hesap verme kaygısı kalmayacaktır.

Her iki durumda da bunun açık adı özel aftır.

-AKP dönemi bakanları için de, görevlerinden doğan suçlar için, sayısal güçlük nedeniyle affa yakın bir sistem getirilmektedir. Bu gibilerin soruşturulmalarının istenilmesi için 301, soruşturma açılması için 360, Yüce Divan’a sevkleri için de 400 oy gerekmektedir.

5)BEŞİNCİ NEDEN, BÜYÜK PROJEYİ SONUÇLANDIRMA İSTEĞİDİR

Bilindiği gibi AKP/RTE iktidarının hedefi ve amacı, Atatürk Cumhuriyeti’ni İslami cumhuriyete dönüştürmektir.

14 yıldır Anayasa, yasa, yönetmelik değişiklikleri ve fiili uygulamalarla, Anayasa Mahkemesi ve idari yargı kararlarıyla bu amaca adım adım yaklaşılmıştır. Artık gelinen aşamada projeyi sonuçlandırmak istenilmektedir.

Peki, son adım hangi konuda atılacaktır?

Yeni rejimin adı konulacaktır, yeni rejim kalıcı kılınacaktır ve halifelik ilan edilecektir.

Bakınız, Yahudi iken sonra Müslümanlığı seçmiş Avusturyalı Muhammed Esed, “İslam’da Yönetim Biçimi” adlı kitabında ne diyor:

“Eğer Müslümanlar bugün, devletleri için başkanlık sistemini benimseyecek olurlarsa; on dört asır önce Peygamberlerinin tavsiye etmiş olduğu bir esası gerçekleştirmiş olacaklardır.”

1993 yılında yaptığı söyleşide RTE, “demokrasiyi araç olarak gördüğünü” belirttikten “Eğer halk totaliter bir rejimi istiyorsa buna saygı duymalıyız” dedikten sonra, başkanlık rejimini ABD emperyalizminin bir tavsiyesi olarak değerlendirmiş ve başkanlığın ancak “siyasette serbest piyasa” koşulları oluşursa düşünülebileceğini ifade etmişti.

“Siyasette serbest piyasa” dediği, siyasal İslam’ın tek başına iktidara gelebileceği ortamın sağlanmasıdır. Bu sağlandığına göre şimdi başkanlığı talep etme hakkını kendisinde görmektedir.

Eğer bu değişiklik halkoylamasında kabul edilip başkanlık sistemi getirilirse, o zaman İslam liderliği, yani halifelik amacına da ulaşılmış olacaktır. Çünkü “hilafet başkanın şahsında saklıdır” söylemi öne çıkarılıp, başkanlığın aynı zamanda ‘halifelik’ olduğu iddiasıyla sonuca gidilecektir.

Cumhurbaşkanının “Çobanlık felsefesini bilmeyen halkı yönetemez” derken Peygamber hadisine gönderme yapması boşuna değildir.

Yargıtay’ın terör örgütü ilan ettiği Hizb-ut Tahrir tarafından İstanbul ve Ankara’da düzenlenen “Hilafet İsteriz” toplantılarının zamanlaması tesadüf değildir.

İstanbul Üsküdar'da "Halep'e destek" mitingi sırasında AKP'li Üsküdar Belediyesi'nin aracından "En kısa zamanda İslam birliğini yeniden tesis etmeli ve halifemizi seçmeliyiz" anonsunun yapılması da zamanın geldiğini göstermektedir.

Abdurrahman Dilipak’ın 2015’te yaptığı açıklamada “Tayyip Erdoğan başkanlık sistemine geçerse kendisi bu anlamda bütün İslam beldelerinden, Hilafete bağlı bölgelerden muhtemelen kendisine müşavir tayin edecek ve İslam birliğinin Beştepe’deki, o bin odada hepsinin temsilciliklerini açacak” demesi de boşuna değildir.

AKP’li Erzurum milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun, Anayasa değişikliği Meclis’te kabul edilince, “Şükürler olsun ki yüz yıllık prangalardan kurtuluyoruz” diyebilmiştir.

Akıllarınca ‘cumhuriyet parantezi’ böylelikle kapanmış olacaktır.

6)Altıncı neden, ülkenin federasyona geçirilmesi isteğidir.

Bu nedenin ayrı bir yazı konusu yapılmasında yarar görülmektedir.

Bülent Serim

Odatv.com

abdurrahman dilipak başkanlık sistemi arşiv