18 yıl önce ve sonra Hürriyet

Muzaffer Ayhan Kara yazdı...

Hürriyet’in 18 yıl önce, 1 Ocak 2002’de verdiği “Hürriyet’in 2002 Yeni Yıl İlavesi” üst başlıklı “Hür Portreler” başlıklı tabldoit boy yayın önümde duruyor. İlavenin editörlüğünü Emel Armutçu üstlenmiş, kapak Latif Demirci’den, görsel tasarım ise Sanlı Ergin’in. Neyyire Özkan’ın “Bu fotoğrafı ancak Hürriyet çekebilirdi” başlıklı sunumundan sonra bir Hürriyet yazarının başka bir Hürriyet yazarının portresini çizdiği denemeler geliyor ardısıra. Kapağa dönelim; kapakta Hürriyet’in “kafa isimlerinin” masalarındaki hali karikatürize ediliyor. Ertuğrul Özkök, Bekir Coşkun, Sedat Ergin, Fatih Altaylı, Serdar Turgut, Oktay Ekşi, Oğuz Aral, Tufan Türenç, Kanat Atkaya, Doğan Hızlan, Emin Çölaşan, Cüneyt Ülsever’in yanındaki iki kadın ise Ayşe Arman ve Pakize Suda.

18 yıl önce ve sonra Hürriyet - Resim : 1

BAKALIM KİM KİMİ, NASIL YAZMIŞ?

Bakalım şimdi kim kim yazmış?.. Pakize Suda, Fatih Altaylı’yı yazmış ve tabii Altaylı’nın fotoğrafı ister istemez arabalı; “Mahallenin namusu ondan sorulur” (Hem de dobracı. Hatta biraz fazla. Patavatsız bile denebilir. (…) Bazen sohbet eder bazen selam bile vermez. Sinirlidir. Çabuk kızar. (…) Hoşgörüsüzdür. (…) ‘Kadıngazetecihiçsevmez’dir. (…) Pek yakışıklıdır. Bunun farkında olduğundan biraz kasıntıdır. Duyguları ön plandadır. Bu onu zaman zaman objektif olmaktan uzaklaştırır). Oğuz Aral’ı ise huysuz bir fotoğrafı eşliğinde “Huysuz olmasa tatsız tuzsuz olurdu” başlığıyla Tufan Türenç kaleme almış. Oktay Ekşi, Ayşe Arman’ı “Teşhirci, saydam, pervasız, dürüst ve cesur” başlığıyla kaleme alırken Ertuğrul Özkök de Kanat Atkaya hakkında “Sahafların Efendisi” başlığıyla döktürmüş.

18 yıl önce ve sonra Hürriyet - Resim : 2

Serdar Turgut, Murat Bardakçı’yı; Fatih Altaylı, Yalçın Bayer’i (Çünkü Yalçın Abi aynı anda iki telefonla konuştuğu gibi, her iki telefonda konuştuğu her şeyi bir yandan da bilgisayara aktarıyor. Fakat eski kuşak gazetecilerden olduğu için, bütün gün bilgisayara aktardıklarını ‘ne olur ne olmaz’ diyerek işten çıkmadan önce kağıda döküyor); Özdemir İnce, Gila Benmayor’u; Uğur Cebeci, Ali Atıf Bir’i; Muharrem Sarıkaya, Erdal Sağlam ve Yasemin Boran’ı; Ercan Kumcu, Ege Cansen’i; Hadi Uluengin, Uğur Cebeci’yi yazmış.

18 yıl önce ve sonra Hürriyet - Resim : 3

Emin Çölaşan, “Urfa’dan kaptan ehliyeti alan adam” başlığıyla Bekir Coşkun’u (Gençlik yıllarında, üniversite okurken Ankara gazinolarında kanun, ud, bağlama, keman çaldı. Zeki Müren’e bile birkaç kez kanunu ile eşlik etti. Sonra gazeteci oldu. Urfa’dan çıkıp kaptan ehliyeti alan ilk kişi Bekir! Kaptanlığı Ankara’da -karada- öğrendi, Ayvalık’ta tekne alıp kullanmaya başladı. Bekir tekneye bindiğinde Ayvalık’ta ve Yunanistan’ın Midilli adasında sirenler çalıyor. Kurtarma botları denize açılıyor, diğer tekneler sahile dönüyor. Urfalı Bekir kaptanın teknesiyle denize çıkması, acemi sürücünün kamyonla şehir trafiğine çıkıp çılgınca gazlaması gibi oluyor!); Oğuz Aral, “Baltalı ilah Zagor” başlığıyla Emin Çölaşan’ı ve “Hem terbiyeli hem masum hem de karikatürcü!” başlığıyla Bülent Düzgit’i; Kanat Atkaya, “Karakutudur, ne kadar anlatırsa o kadarını tanırsınız” başlığıyla Latif Demirci’yi; Doğan Hızlan, “Midas onu tanısaydı kulaklarının sırrını emanet ederdi” başlığıyla Oktay Ekşi’yi; Bekir Coşkun, “Kızlara OECD ile ilişkileri anlatan adam” başlığıyla Sedat Ergin’i yazmış. (İkimiz de bekardık. Ajans binasının alt katında Feyman Kulüp vardı. Bu yüzden bizim mesai saatlerimiz 48 saati bile aşardı. Bu; zamanı iki kez yaşamakla olur. Aynı anda aşağıdaki kulüpte kızlarla dans ederken, aynı anda yukarıdaki ajansta nöbet tutmak gibi bir şey. Sedat’ı çok iyi tanıdığımı anlatmaya çalışıyorum.

18 yıl önce ve sonra Hürriyet - Resim : 4

O, o zamanlarda da diplomattı. Kulübün loş köşesine oturup, kızlara ‘OECD ile ilişkileri’ anlattığını çok duymuşumdur. (…) Sedat çok iyi bir gazeteci oldu. Diyelim ki dilomatlar, diplomasiyi Sedat kadar bilemezler. O bu bilgisini yazılarına da taşıdı. Bu yüzden; özellikle ülke yönetimnde olanlar, Sedat’ın yazılarını kaçırmadan okurlar.) Murat Bardakçı, Sevgi Gönül ve Doğan Hızlan’ı; Vahap Munyar, Özdemir İnce’yi; Erdal Sağlam, Ercan Kumcu’yu; Ferai Tınç, Vahap Munyar’ı; Yasemin Boran, Vedat Okyar’ı yazmış. Sedat Ergin’in Ertuğrul Özkök portresinin başlığı ise “Bir dede ile mesai yapmanın dayanılmaz güçlüğü” (İlk kez Ertuğrul Özkök adıyla galiba 1970’li yılların sonunda Yazı dergisinde karşılaşmıştım. O zamanlar edebiyat ve kültür dergilerinde ismine sıkça rastlamanız mümkündü. Paris’te doktorasını tamamlayıp yeni dönmüştü. Doçent doktordu ve Hacettepe Üniversitesi’nde sosyoloji ve kitle iletişim dersleri veriyordu. Siyasi hırsları da vardı. Dönemin Başbakanı ve CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in danışmanıydı.

İnanmayabilirsiniz ama, CHP’nin seçim ve eğitim çalışmalarından sorumluydu. (…) Bundan 15 yıl önce Hacettepe Üniversitesi’ndeki metevazı çalışma odasında bıraktığı öğretim üyesi Doç. Ertuğrul Özkök ile arada bir konuştuğu oluyor mu?). Gila Benmayor, Muharrem Sarıkaya’yı “Siyasetin full-time kulisçisi”; Ayşe Arman, Güzin Sayar’ı “Onun kadar kalıcı bir marka gelmedi Türk basınına”; Kanat Atkaya, Serdar Turgut’u “Şişko ve şaşı patates” başlığıyla kaleme almış. Ali Atıf Bir, Pakize Suda’yı; Ege Cansen, Ferai Tınç’ı; Yalçın Bayer, Tufan Türenç’i; Dr. Cüneyt Ülsever, İlter Türkmen’i; Latif Demirci, Hadi Uluengin’i; Vedat Okyar, Esat Yılmaer’i; Esat Yılmaer ise “Harvard’lı entelektüelin arkasındaki insan” başlığıyla Cüneyt Ülsever’i yazmış. (Son derece ciddi görünüşlü, hatta asık suratlı diyebileceğimiz bu adam aslında son derece yumuşak bir kişiydi. Bunu hemen anlamıştım. Kendisini tanıyanlara sorduğumda da öne çıkan ilk tarafı, sosyal kişiliği, sağlam dostluğu ve taviz vermeden savunduğu fikirleriydi.)

İKİ KEZ MUTASYONA UĞRAYAN HÜRRİYET

Hürriyet’in bu ekinden dokuz ay sonra memlekette Ak Parti iktidara gelecek; yukarıdaki isimlerden bazıları Ergenekon kumpas davasının ek klasörlerine sokulacak ve tutuklanmaları için cadı kazanlarına habire odun atılacak… Hürriyet’in sahibi Aydın Doğan giderek baskılara dayanamayarak anlı şanlı yazarlarını; Bekir Coşkun’ları, Emin Çölaşan’ları, Tufan Türenç’leri, Cüneyt Ülsever’leri, Ayşe Arman’ları feda edecek… Onların yerine bağlantı kayışı olarak Ahmet Hakan’lar gelecek… Ancak hükümet baskısı dayanılır gibi değildir; sonunda “Doğan Medya” olur mu şıppadanak “Demirören Medya”!

Şimdi yukarıdaki isimlerden Oğuz Aral, Vedat Okyar gibi sonsuzluğa göçenler var. Tufan Türenç, Oktay Ekşi, Hadi Uluengin gibi bir kenarda olanlar var. Cüneyt Ülsever, Yurt’tan sonra romanlarına ağırlık veriyor. Yazılı basında devam edenlerden Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve Ege Cansen “muhalif merkezi dolduran” Sözcü’de. Fatih Altaylı, Muharrem Sarıkaya, Murat Bardakçı, Serdar Turgut “ortadaymış gibi yapan merkez” Habertürk’te. Özdemir İnce ve Erdal Sağlam Cumhuriyet’te.

Ahmet Hakan’lardan sonra ikinci bir mutasyona daha uğrayan ve “iyice Ak Parti cenahına oturan” Hürriyet’te 1 Ocak 2002’den, yani Ak Parti’den önce bu ilavede yer alan isimlerden bakalım kimler hala gazetede? Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin, Yalçın Bayer, Doğan Hızlan, Kanat Atkaya.

HÜZÜNLÜ BİR TABLO

Bu tablo, iktidar gücüyle dağıtılan; adeta terhis edilen bir ordu gibi hüzün kokan bir tablo değil de nedir? Basının “amiral gemisi”nin düştüğü durumu anlamak için bu ilaveyle gazetenin bugününü şöyle bir karşılaştırmak yeter de artar bile. Tiraj da haliyle 2002’lerden 2020’lere onda birine düşmüştür ki basın adına üzücüdür. Hürriyet’in bayi reel satışının 35 binlerde olması ise siyasi dizayn ile el değiştirmek zorunda kalan ve yazarlarını kaybeden gazetelerin ne hale düşebileceğini de gösteriyor. Çünkü artık eski Hürriyet okurları Odatv okuyor, Sözcü okuyor. Bırakın da bazı markalar içeriğiyle kalsın. İktidar kendine göre bir medya da oluşturabilir. Keşke şöyle sofistike, entelektüel boyutu ve namuslu haberciliği olan popüler bir iki okuyabileceğim hükümet yanlısı gazete olsa da bendeniz de her gün bayiden alıp okusam. Bakın çok ciddiyim bu konuda.

BU YAZIYI NEDEN KALEME ALDIM?

Peki bu yazıyı neden kaleme aldım. Bayram değil, seyran değilken değil… Çünkü önceki gün Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmada “CHP ve medya” ile ilgili bir değerlendirmesine gözüm ilişti.

Kanımca, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 yıldır medya ile ilgili neyin olmayacağını görmüş olsa gerektir. O zaman sorun, neyin olacağına bakmasıdır iktidar perspektifinden. Karşındaki medya organlarını yandaş iş adamlarına satın aldırıp yeniden dizayn ettirmekle, şu veya bu şekilde kurumsal eşitsiz yaklaşımlarla ve demoklesin kılıcı gibi adli işlemlerle, BİK, BTK, RTÜK uygulamalarıyla işin içinden çıkılamıyor. Akıl vermek haddime değil ama mesele iktidarın uygulamalarını, yürüyüşünü anlatan etkili ve değerli gazeteler, televizyonlar, sosyal medya mecraları şart. İzlenmekte olan yol, çıkar bir yol değildir.

Bilmem, anlatabiliyor muyum?

Muzaffer Ayhan Kara

Odatv.com

Muzaffer Ayhan Kara arşiv