17 Aralık sadece 17 Aralık değildir

“Ekonomi mi siyaseti, yoksa siyaset mi ekonomiyi belirler?” diye bir tartışma vardır. Bizce ikisi iç içe...

“Ekonomi mi siyaseti, yoksa siyaset mi ekonomiyi belirler?” diye bir tartışma vardır.

Bizce ikisi iç içe geçmiştir.

Ama ekonomi siyasetin son karar vericisidir.

Ekonomi iyiyse hükümetin ve özellikle de başbakanın keyfi yerindedir.

Yüzü güler, nurlu ufuklara doğru heyecanlı nutuklar atılır.

Ama son günlerde bakıyoruz; Tayyip Erdoğan’ın suratından düşen bin parça.

Sadece Haşim Kılıç faktörü mü? Sanmıyoruz.

17 ARALIK SADECE 17 ARALIK DEĞİLDİR

2013’ün Aralık ayında cari açık 8,32 milyar dolarla 2013 yılının en yüksek aylık tutarına ulaştı.

Kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poors, Şubat ayı başında Türkiye’nin kredi notunu durağandan negatife düşürdü.

17 Aralık operasyonu da aslında hem siyasi hem de ekonomikti.

İran ile Amerika’ya rağmen yapılan yasadışı ticaret ve ambargo delme manevrası, Washington’un (AKP’nin kendi eliyle büyüttüğü F tipi gladyo aracılığıyla) gazabına hedef oldu.

Dolar yüzde 35 oranında devalüasyona uğradı.

1980 faşist darbesinden beri, neo liberal bir ekonomiyi benimseyen Türkiye, bir sıcak para bağımlısı.

Ekonomideki kötüleme, her zaman piyasa eliyle yaşanıyor.

Devalüasyonların Cumhuriyet tarihinde (1946’dan itibaren) tüm hükümetleri götürdüğü gerçeğini tek tek kanıtlayarak gösteren DPT kökenli ekonomistlerden Nazif Ekzen , AKP’nin sonunun dolardan geleceğini de gördü.

Bu da hem küresel hem de ulusal ölçekli etkenlerle artık kurtarılamayacak noktaya doğru ilerliyor.

Hükümet, artık ekonomiyi eskisi gibi bolluk, ucuzluk söylemleriyle götüremiyor.

Çünkü tüm dünyada gelişmiş ülkelerin krizi, artık gelişmekte olanları vurmaya başladı.

Buna ek olarak Türkiye’nin özel konumu da işleri zorlaştırıyor.

Sıcak paranın, ticaretin ve dış yatırımların Libya, Suudi Arabistan, Irak, Suriye İran ayağı kesildi, Rusya ile de Ukrayna’daki restleşme yüzünden her an kesilebilir.

Erdoğan bu durumda, sanki irtifa kaybeden bir balondaymışçasına yanındaki ağırlıkları atıyor.

ABD’nin “Kürdistan” projesi için PKK’ya her tür tavizi veriyor, Washington’dan gelen 24 Nisan Ermeni taziyesini seslendiriyor, Kıbrıs’ta ver-ver diplomasisine yol veriyor.

Yine olmuyor.

Üzerine tarımda yaşanan kuraklık ve verim düşüklüğü ekleniyor.

Zamlar bir biri ardına yağmaya başlıyor.

Vergiler, harçlar yukarı fırlıyor.

Bu sefer Merkez Bankası’na dönüyor.

“Faizleri düşür, para bollaşsın” diyor, cevabı IMF’den geliyor…

Uluslararası Para Fonu (IMF) Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa (ODGA) ekonomik görünüm raporunu açıkladı. Rapora göre, bölgenin büyük bölümünde büyümenin ortalama yüzde 2,3 ile iki katına çıkması beklenirken, bölgenin en büyük iki ekonomisi olan Rusya ve Türkiye’de ise büyümenin yavaşlaması bekleniyor.

Standard & Poor’s da son analizinde, Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler içinde en zayıf piyasalardan biri olduğunu ileri sürdü. Türkiye’nin kaynak bulunamaz hale gelmesini anlatan ‘ani duruş’ riski ile karşı karşıya olduklarını ileri sürdü. Çünkü ülkenin bu yıl içinde en az 200 milyar dolarlık sıcak para girişine ihtiyacı var.

S&P’nin Türkiye’ye dair tek övgüsü ise Merkez Bankası’na oldu.

EKONOMİ SİYASET İLİŞKİSİ

Peki tüm bu kötü gidişte iktidarın yönetim biçiminin bir rolü var mı?

Bu noktayı, isterseniz eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez’e soralım.

Eğilmez pazartesi günü kendi internet sitesindeki yazısına şu başlığı koymuş: Demokrasiyle ekonomik gelişme arasında ilişki var mı? (TIKLAYINIZ)

Eğilmez yazısında birkaç da tablo kullanmış.

Mesela şu uluslar arası demokrasi tablosu:

(Büyütmek için görselin üzerine tıklayınız)

17 Aralık sadece 17 Aralık değildir - Resim : 1

Bunun üzerine kendi değerlendirmesiyle bir tablo yapmış:

(Büyütmek için görselin üzerine tıklayınız)

17 Aralık sadece 17 Aralık değildir - Resim : 2

Tüm bunları ekonomi yönetimiyle bağdaştırmış:

(Büyütmek için görselin üzerine tıklayınız)

17 Aralık sadece 17 Aralık değildir - Resim : 3

Yazısını da bir soruyla bitirmiş:

BİR SORU

Türkiye’de demokrasi bir türlü gelişemezken ve ekonomideki bazı kararların siyasetten soyutlanmak yerine siyasete konu olması söz konusu olmuşken bakalım ekonomik gelişme ne yönde gidecek?

TÜSİAD’DAN AL HABERİ

Ekonomi deyince sermayenin tepe örgütü ne yapıyor ona bakmak lazım.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz başkanlığındaki heyet şu sıra ABD’de bulunuyor.

Görüşme trafiği de bir hayli yüklü ve ilginç.

Heyet, Batı kapitalizminin think tank örgütü olarak bilinen Dış İlişkiler Konseyi (CFR) tarafından düzenlenen yuvarlak masa toplantısına katıldı. Bu toplantının konusu hakkında bilgi verilmedi!

Brookings Enstitüsü ile İran konulu bir kapalı toplantı yaptı.

TÜSİAD heyeti ayrıca ABD Temsilciler Meclisi ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi nezdinde görüşmelerde bulundu.

Heyet, Amerikan Merkez Bankası FED’in eski Başkanı Ben Bernanke ile de görüştü.

TÜSİAD’ın bu üst düzey ziyaretinin yankılarını siyasette de göreceğiz galiba…

Hüseyin Vodinalı

Odatv.com

17 aralık hüseyin vodinalı arşiv