"Cumhurbaşkanına hakaret"ten kapınız çaldığında bilmeniz gereken her şey

Bülent Serim yazdı: "Cumhurbaşkanına hakaret"ten kapınız çaldığında bilmeniz gereken her şey

Gün geçmiyor ki, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla bir yurttaş ya da bir gazeteci tutuklanmasın ya da hakkında dava açılmasın. Özellikle de gençlerden aynı suçlamayla tutuklananlar çok fazla. Hatta bir cinayet işlemiş ya da terör suçlusuymuş gibi, sabah erken evleri basılıp gözaltına alınanlar da var.

Neden tutuklanıyorlar belli değil.

Diğer kişilere hakaret şikayete bağlı suçlardandır. Tutuklanmadan yargılanırlar. Suç varsa cezaları verilir.

Türk Ceza Yasası’nın 299. maddesinde Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu özel olarak düzenlenmiştir. Maddeye göre, Cumhurbaşkanı’na hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen işlenmesi durumunda, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.

Yine maddede, bu suçtan dolayı kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanı’nın iznine bağlı olduğu yazılıdır. Yani gözaltına alınan ya da tutuklanan kişi hakkında dava açılabilmesi için, önce Adalet Bakanı’ndan izin alınması gerekmektedir.

Peki, bu madde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a uygulanabilir mi?

“O da Cumhurbaşkanı değil mi, bu nasıl soru?” diyenler olabilir. Evet Cumhurbaşkanı ama, kendisinin de açıkladığı, eylem, işlem ve konuşmalarıyla ortaya koyduğu gibi aynı zamanda aktif siyasetin içinde. Cumhurbaşkanlığı yanında Başbakanlığı ve AKP Genel Başkanlığı’nı da birlikte yürütüyor.

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Başbakan olarak atama kararnamelerine imza atmayı sürdürmüş; AKP Genel Kongresini toplantıya çağırmış, Genel Başkan seçilmesini istediği Ahmet Davutoğlu’nu aday göstermiş, Kongre’ye katılarak oy kullanmış; AKP Genel Merkezini ziyaret ettiği savlanmış; AKP’li kadın milletvekillerini, AKP’li Grup Başkanvekillerini, AKP Grup Yönetim Kurulu üyelerini, yolsuzluk ve rüşvet için oluşturulan TBMM Soruşturma Komisyonu’nun AKP’li milletvekillerini sarayında ağırlamış; yasama ve yürütme organı üyelerine talimat yağdırmaktan vazgeçmemiş; hükümetin başı gibi toplu açılış törenlerine katılmayı sürdürmüş; AKP’ye yeni anayasa yapmak için oy istemiş; muhalefet partilerini ve liderlerini ya da milletvekillerini her gün eleştirmiştir, eleştirmeyi de sürdürmektedir. Hatta bir gün önceki AFAD toplantısında yaptığı konuşmada, ana muhalefet partisi liderinin başbakan olamayacağını söyleyecek kadar siyasileşmiştir.

Gerekli olmamasına karşın Bakanlar Kurulu’nu kendi başkanlığında toplaması, siyasetin içinde olduğunun bir başka göstergesidir.

Tüm bunların yanında, sözümona “halka teşekkür etme” bahanesiyle, 7 Haziran genel seçimlerinden önce tüm illeri dolaşarak AKP lehine seçim propagandası yapacağı da herkes tarafından bilinmektedir. Yine herkes tarafından bilinen bir başka gerçek de seçimlere katılacak AKP milletvekilleri adaylarını kendisinin belirleyeceğidir.

İşte, yukarıdaki sorumuz, yani TCY 299. madde RTE’ye uygulanabilir mi sorusu tüm bu gerçeklere ve gerekçelere dayanmaktadır.

RTE yeminine karşın tarafsız bir Cumhurbaşkanı olmadığına, anayasayı yok sayarak siyasi kimliğini de sürdürdüğüne göre, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu özel olarak düzenleyen bu madde korumasından yararlanabilir mi?

Çünkü RTE’ye hakaret ettiği ileri sürülen kişilerin eylem ve sözleri, Cumhurbaşkanı sıfatından dolayı değil, siyaseten her gün yaptığı konuşmalara ve eylemlerine yöneliktir.

TCY’nın 299. maddesinin gerekçesinde, “Cumhurbaşkanının Devleti temsil etmesi ve Anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne alınarak onun kişiliğine yöneltilen hareketin bir bakıma Devlet kuvvetleri aleyhine cürümlerden sayılması gerektiği düşüncesinden hareketle bu madde kaleme alınmış ve Cumhurbaşkanına karşı hakaret müstakil bir suç hâline getirilmiştir” denilmektedir.

Yani özel kuraldan yararlanacak olan, anayasal konumdaki Cumhurbaşkanı’dır.

CUMHURBAŞKANI'NIN ANAYASAL KONUMU

Anayasamızda yumuşak erkler ayrılığına dayalı parlamenter sistem kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın konumu da parlamenter sisteme göre oluşturulmuştur. Yetkileri kısmen genişletilmiş olsa da Cumhurbaşkanı SEMBOLİK bir anayasal konuma sahiptir.

Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı Devlet’in başıdır. BU SIFATLA;

-Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milleti’nin birliğini TEMSİL eder.

-Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını GÖZETİR,

-TARAFSIZ olmak zorundadır.

Cumhurbaşkanı Anayasa’yla verilen diğer tüm yetkileri bu genel çerçeve ve sınırlar içinde kullanabilir.

İşte TCY’nın 299. maddesindeki özel düzenleme de bu nitelikleri taşıyan Cumhurbaşkanı için geçerlidir. Başka bir anlatımla Cumhurbaşkanı’nın bu maddeden yararlanması, anayasal konumuna bağlı kalmasına; yetki, söylem, eylem ve konuşmalarında bu sınırların gözetilmesine bağlıdır.

Bir Cumhurbaşkanı eğer bu niteliklerinden birini kaybeder, özellikle siyasetin içinde olmayı sürdürür, özellikle de bir siyasal parti kimliğini taşıma konusunda ısrarlı olursa, TCY’nın özel maddesinden yararlanamaz; siyasi kimliğini sürdürdüğü sürece siyaseten ağır eleştirilere tahammül etmek zorunda kalır.

Savcı ve yargıçların da ona göre davranması gerekir.

Hiç kuşkusuz yalnız Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ya da milletvekillerine değil, hiç kimseye hakaret edilemez.

Ancak birer hukuk adamı olan savcı ve yargıçların siyasetçilere yöneltilen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce (AİHM) tanımlanan “şok edici” ağır eleştiriler ile hakareti özenle ve duyarlılıkla ayırmaları; hele hele yaranmak amacıyla keyfi tutuklamalardan vazgeçmeleri gerekir.

Katalog suçlara dahil ederek her Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasında tutuklama kararı verilmesi de, hem “Cumhurbaşkanı’na hakaret” katalog suçlara girmediğinden hem de Cumhurbaşkanı’nı tarafsız olmadığından olanaklı değildir.

Avukat Turgut Kazan’a göre de, yasalara ve AİHM kararlarına göre bir hakaret suçundan tutuklama gerçekleşmemesi gerekmektedir. Kazan, Birgün gazetesinden Onur Erdem’e verdiği demeçte, “AİHM Türkiye’yi ısrarla hakaret suçuna hapis cezası yaptırımını kaldırmaya çağırmaktadır. Bu durumda hapis cezasını kaldırmayıp bir de tutuklamak kabul edilemeyecek, demokrasi ile bağdaştırılamayacak büyük bir ayıptır. Bu çağdışı ve ilkel yaklaşım terk edilmeli, Türkiye bu ayıptan kurtulmalıdır” demiştir. (18.02.2015)

YARGITAY'IN GÖRÜŞÜ

Bitirmeden bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK) kararını anımsatmak gerekir. YCGK, 27.10.2009 günlü, E.2009/9-190, K.2009/253 sayılı kararında, “Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hâkim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez.” (Erman S., Hakaret ve Sövme Suçları, s. 80 vd.) denilmektedir.

Kararda dikkat çekmek istediğimiz husus, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu değerlendirilirken, “onun sosyal değeri konusunda toplumun sahip olduğu düşüncenin” önemine vurgu yapılmasıdır.

Toplumun yarısını sürekli ötekileştiren, ülkenin bölünmesiyle sonuçlanacak Kürt Açılımı’nda ısrarlı olan, siyasal kimliğinden asla vazgeçmeyen bir Cumhurbaşkanı hakkında, karşıtların nasıl bir düşünceye sahip olduğunu açıklamaya gerek yoktur.

Hem siyaset yapacaksınız, hem Anayasa’ya dayanarak siyaseten sorumlu olmayacaksınız, hem de eleştirilince TCY’nın özel düzenlemesinden yararlanacaksınız; bunu, bırakınız hukuk mantığını, düz mantık bile kabul edemez.

Kuşkusuz, bu yazı konusunu değerlendirecek yürekli savcı ya da yargıçlara Türkiye’nin ivedi biçimde gereksinimi vardır.

Ne yazık ki laik, demokratik Cumhuriyet’in kurtuluşu artık “kahramanlara” kalmıştır. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi.

Bülent Serim

Odatv.com

adliye Cumhurbaşkanına hakaret suçlama gözaltı polis savcı bülent serim arşiv