10 işçinin ölümünde bu detay gözden kaçıyor

Devlet üniversiteleri YÖK ve siyasilerin derin manevraları sonucunda cemaatleşmiş ve akademik düzeyde de gerilemiş durumdalar. Bunun da ötesinde...

Devlet üniversiteleri YÖK ve siyasilerin derin manevraları sonucunda cemaatleşmiş ve akademik düzeyde de gerilemiş durumdalar. Bunun da ötesinde, üniversiteler gayet katı ve hemen hiçbir özgür düşünceye yer vermeyen bir yapı konumuna gelmişlerdir. Böylesi boğucu ortamda, bereket ki, iki önemli kurum devrede olarak, özellikle gençlere ve tüm topluma biraz da olsa nefes alma imkanı vermektedir. Bunlardan biri Karaburun Bilim Kongresi, diğeri ise Özgür Üniversite'dir. Bu iki kurumda da her türlü özgür düşünce hiçbir engele takılmadan ifade edilmekte ve tartışılmaktadır. Karaburun Bilim Kurulu'nun yılda bir defa toplanan ve, maalesef, kısa süreli bir etkinlik olmasına karşın, Özgür Üniversite'de edebiyat, ekonomi, felsefe vb gibi çok çeşitli alanlarda konferans veya ders sistemi şeklinde eğitim faaliyeti sürdürülmektedir.

NASIL OLUYOR DA KAPİTALİZM AYAKTA KALABİLİYOR

Karaburun toplantılarının dokuzuncu etkinliği geçtiğimiz hafta "Dünyada Bir Hayalet Dolaşıyor" başlığı ile gerçekleştirildi. Bu yılki toplantıya yaklaşık bir asır öncesinde yaşamış ünlü bir Amerikalı iktisatçı olan Thorstein Veblen üzerine bir rapor sundum. Bu konuyu Karaburun toplantısına taşımaya karar vermemde en önemli öğe, yaşanan krizler, savaşlar ve bunca yoksulluklara rağmen nasıl oluyor da kapitalizmin ayakta kalabiliyor, hatta karşıt sistemleri zayıflatıp dönüştürmekte başat olabiliyor meselesidir.

Veblen, Marks üzerine iki önemli makale yazmıştır. Kendisi de sol eğilimli olan Veblen, makalelerinde Marksizm’in keskin bir eleştirmeni olarak görür. Şöyle ki, Marks üzerine yazmış olduğu makalelerinin birinde, teorinin mantıksal çatısının çok mükemmel olduğunu açıkça ifade etmiştir. Ancak, böylesi yüceltici görüşün ardından, Veblen'e göre, teorinin güçlü yapısına rağmen Marks'ın öngördüğü ayaklanmanın gerçekleşmesi söz konusu olamaz. Zira Veblen, emekçi sınıfın karar mekanizmasının, teoride belirtildiği gibi gerçekleşemeyeceğini, bundan dolayı da sosyal kalkışın ortaya çıkmayacağını ifade eder. Çünkü Veblen'e göre, her bireyde olduğu gibi, emekçilerde de, geçmişten gelen huy, alışkanlık ve içgüdüsel davranış dürtüleri vardır ve bu dürtüler, emekçinin düşünce ve davranışlarını etkileyerek, ona ayak bağı oluşturabilir.

Toplantıda TEKEL direnişi ve Gezi kalkışı, bazan örnek olarak, bazan da bizzat anlatım olarak sık sık yinelendi. Her sefer yapılan en ciddi iki vurgu, örgütlenme sorunu ve sınıf bilinci meselesi idi. Sol çevrelerde yapılan tartışmalarda devamlı geçen bu sorunlar ve yüzeysel yanıtlar aslında birer saptamadır. Saptama yapmak çok önemlidir, hatta sorunu çözmeye yönelik politika geliştirmenin de ilk adımlarındandır, ancak yaklaşım salt betimleme düzeyinde kaldığı sürece fazla bir analitik değeri haiz olamaz. Bir soruna çare bulabilmek ve bu konuda politika geliştrirebilmek, salt sorunu saptamanın ötesinde, bulgunun temelindeki nedenselliğin araştırılmasını gerektirir. Zira, politika saptanmasında bulgudan değil, bulguya yol açan nedensellikten yola çıkılır. Bulguya yol açan nedensellik izale edilmeden bulguyu ortadan kaldırıcı kalıcı çözüm sağlanamaz.

Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de emekçiler, reel olarak erimelerine rağmen ciddi kalkış yapamamaktadır. Örneğin, TEKEL direnişinde ya da Gezi isyanında insanların kafalarında bazı detayları düzeltmek mi vardı, yoksa sisteme karşı çıkmak mı! Aynı şekilde, son kriz ertesinde ABD'de varlıklarını yitiren halk kitlesinin Wall Street kalkışında finans kesiminde milyarların kazanılmasına mı, yoksa sisteme mi karşı idiler! Üniversitelerimizde "Çalışma Ekonomisi" dersleri emek-sermaye ilişkisi üzerinde dururken, sistem mi sorgulanmakta, yoksa ücretler biraz artsın vb gibi sistem içi çareler mi aranmaktadır!

10 KİŞİNİN ÖLÜMÜNÜN ASIL MÜSEBBİBİ

Geçmişten devreden geleneksel düşünceler düşünce yapımızda o denli kökleşmiş olabilir ki, "sınıf bilinci" söylemine rağmen, "sermayenin kutsallığı" bilincimizden silinememektedir. AKP'nin toplumsal hafızanın derininde kazınmış gericilik ve dincilik itiyadını sömürerek toplumu böylesine kabusa sürüklemesi hiç de rastlantısal olmayabilir. Kapitalizm, bir sömürü sistemi olarak, hiç bir yerde hata yapmamaktadır. On emekçinin yaşamını yitirdiği son kazayı, sistemin cinayeti değil de, dikkatsizlik ya da ihmal sonucu yaşanan şanssızlık olarak algılamak yanlıştır. Yaşadığımız dramın müsebbibi, her gün medyaya yansıyan trajedileri yönetsel eksiklik, denetim kusuru ya da ilgisizlik gibi, aslında kapitalizmi besleyen dokusal yapılanmaya bağlayan ve söz konusu aksamalarda gerekli düzeltmelerin yapılması durumunda işlerin yolunda gideceği inancını taşıyan ve bu konuda ısrar eden bizleriz! Bu dokuların bizler gibi görece geri ekonomilerde çok belirgin açığa çıkması, aslında sistemin hafızalarımızda netleşmesi açısından ciddi bir şanstır. Ne var ki, şans, hedefini bilene yol gösterir!

Prof. Dr. İzzettin Önder

Odatv.com

Prof. Dr. İzzettin Önder işçi ölümü arşiv