Türkiye'nin yapısında köklü değişiklikler geliyor

“Yeni” Anayasa Mahkemesi, 12.11.2012 günlü, 6360 sayılı (6447 sayılı Yasa’yla değişik)...

“Yeni” Anayasa Mahkemesi, 12.11.2012 günlü, 6360 sayılı (6447 sayılı Yasa’yla değişik) “On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Anayasa’ya uygun olduğunu kabul ederek, iptal istemini reddetmiştir.[1]

Oysa bu Yasa’yla;

- 14 ilde[2] büyükşehir belediyesi kurulmakta,

- Yeni kurulan büyükşehir belediyeleri ile daha önce kurulmuş olan 14 ildeki[3] büyükşehir belediyelerinin sınırları “il mülki sınırlarına” çıkarılmakta,

- Böylece, sınırları il mülki sınırları ile eşit 30 büyükşehir belediyesi yaratılmakta (İstanbul ve Kocaeli büyükşehir belediyeleri zaten böyledir); yani büyükşehir belediyelerinin görev ve yetki alanı il sınırlarıyla eşitlenmekte,

- 30 il özel idaresi kapatılmakta; bu il sınırlarındaki belde belediyeleri ve köyler, tüzelkişilikleri kaldırılıp mahallelere dönüştürülmektedir.

Kısaca, bu Yasa’yla;

- 30 ilde merkezi yönetim, köyler, beldeler yok edilmektedir.

- 30 ilde belediye başkanları, ilin “seçilmiş başkanı” olacaktır. Seçilmiş başkana karşı atanmış valinin bir önemi kalmayacak, bir anlamda mülki idare amirleri devre dışı kalacaktır. Belki de kısa gelecekte her iki görev seçilmiş başkanda birleştirilecek, tüm yetkiler seçilmiş başkanda toplanacaktır. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın “Valilerin de seçimle işbaşına gelmesi tartışılmalı”[4] sözleri düşünceyi ortaya koyması yönünden önemlidir.

- Büyükşehir belediyelerinin sayısını artırmak ve görev alanlarını il sınırlarına çıkarmak, yerel yönetimleri güçlendirmek değil, kelimenin tam anlamıyla “organları seçimle gelen bölgesel yönetimler” kurmaktır.

30 il yönetimi “merkezi yönetim” esasından “yerel yönetim” esasına geçmektedir. Bu bölge sistemine geçiştir. Türkiye’nin bölgelere bölünmesi ve etnik ayrımcılığa yol açılması demektir.

Güneydoğu’dan başlayarak Türkiye’yi bölüp, önce özerk yönetime, sonra federatif sisteme, daha sonra da bağımsız devlete doğru gidilirken Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü sarsacak bir proje kabul edilmiştir. Bu Yasa, Kürtlerin, bağımsızlığa dönüşecek “özerk bölge” istemiyle çakışmakta ve onun yolunu açmaktadır.

Yasa’yı değerlendirirken unutulmaması gereken bir başka konu, il sınırlarının büyükşehir belediye sınırları ile örtüştüğü kimi ülkelerde “federal” sistemin uygulanmakta olduğudur. Demek ki yapılan federal sisteme hazırlıktır. Türkiye için önerilen başkanlık sisteminin koşullarından biri de ülkenin federal sistemle yönetilmesi olduğu düşünüldüğünde, atılan adım daha netleşecektir.

ANAYASA’YA AYKIRILIK

Anayasa’nın başlangıcında, bu Anayasa’nın yüce “Türk Devleti’nin bölünmez bütünlüğünü” belirlediği, hiçbir etkinliğin “Türk ulusal çıkarları, Türk varlığı, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği” esası karşısında koruma göremeyeceği belirtilmiş;
2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan bir devlet olduğu vurgulanmış;
3. maddesinde de, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” denilmiştir.

Anayasa Koyucu bununla da kalmamış,
4. maddede bu kuralların değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğini kurallaştırmış; 5. maddede ise, Devlet’e, “Türk ulusunun bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini” korumak temel amaç ve görevini vermiştir.

Görüldüğü gibi Anayasa’da, “Kurucu İrade”ye uygun olarak üniter devlet yapısı kabul edilmiştir. Üniter devlet modeli, merkeziyetçi yapıyı ve ancak onun denetim ve gözetimi altında merkez dışı örgütlenmeyi olanaklı kılmaktadır.

Anayasamızda, hem yasama, yürütme ve yargı erki merkeze bağlanarak “siyasal”, hem de yönetim düzeneğinde merkez esas alınarak “yönetsel” yönden merkeziyetçilik benimsenmiştir. Gerçekten Anayasamıza göre;

- Yönetim, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve merkezden yönetim ile yerinden yönetim esaslarına dayanır. (m.123)

- Türkiye, merkezi yönetim kuruluşu yönünden coğrafya durumuna, ekonomik koşullara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere, iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır. İllerin yönetimi “yetki genişliği” esasına dayanır. (m.126)

- Yerel yönetimler, il, belediye (belde) ya da köy halkının yerel ortak gereksinimlerini karşılamak üzere, kuruluş ilkeleri yasayla belirlenen, yasada gösterilen karar organları seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir. (m.127)

- Merkezi yönetim, yerel yönetimler üzerinde, yerel hizmetlerin “yönetimin bütünlüğü” ilkesine uygun biçimde yürütülmesi amacıyla “idari vesayet” yetkisine sahiptir. (m.127)

Anayasal sistemde, merkezi yönetim ve yerel yönetimler biçimindeki iki parçalı yapının farklı sonuçlara yol açmaması için, yerinden yönetim, “devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmezliği” ve “yönetimin bütünlüğü” ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.

“İdarenin bütünlüğü” ilkesi, üniter devlette, yönetim alanında öngörülen temel ilkedir ve yönetsel işlev gören, ayrı hukuksal statüye bağlı değişik kuruluşların bir “bütün” oluşturmasını sağlamaktadır.

Bunların yanında yönetsel örgütlenme, merkez-taşra ilişkisi yönünden “yetki genişliği”; merkezi yönetim-yerel yönetim ilişkisi yönünden de “idari vesayet” ilkelerine dayandırılmıştır.

Merkeziyetçiliğin getirdiği sakıncaların önlenmesi için işlerin merkezden değil, merkez adına yerinden görülmesi anlamına gelen “yetki genişliği” ilkesi, devlet tüzelkişiliği içinde yer alan çeşitli örgüt ve birimler; “idari vesayet” ise, merkezi yönetim ile yerinden yönetim kuruluşları arasındaki “bütünleşmeyi” sağlamak için öngörülmüştür.

Özetle, Anayasa’da “merkezi yönetim” eksenli bir yapılanma öngörülmüştür. Bu yapılanma içinde merkezi yönetim “genel görevli”, yerel yönetimler “özel görevli” kılınmışlardır. Oysa Yasa ile,

- Merkezi yönetim, görev ve yetkileri sınırlandırılıp özel görevli duruma düşürülürken, yerel yönetimler genel görevli kılınmış,

- Merkezi yönetim işlevsel yönden zayıflatılmış,

- Güçlü merkezi yönetim yerine, güçlü yerel yönetim yapılanmasının yolu açılmış,

- İdari vesayet neredeyse kaldırılarak, yerel ağırlıklı devlet modeline geçilmesine olanak sağlanmış,

- Yerel yönetimlerin il örgütlenmesi olan il özel idareleri, belde belediyeleri ve köyler kapatılmış,

- Federasyon modeli ile balkanlık sisteminin altyapı hazırlığı yapılmıştır.

Bu nedenle Yasa’yı yukarıda yer verilen anayasal ilke ve kurallarla bağdaştırmak olanaksızdır.

TÜRKİYE'NİN YAPISINDA KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER GETİRİYOR

Nitekim TBMM Başkanı da, Yasa’nın kabulünden sonra Cumhurbaşkanlığı’na gönderilmesi gecikince, nedeninin sorulması üzerine , “Çok önemli bir kanun olması sebebiyle arkadaşlara, 'ince eleyin sık dokuyun' dedim. Türkiye'nin yapısında köklü değişiklikler getiriyor”[5] diyerek, konunun anayasal yönden sıkıntılı olduğunu dolaylı yoldan itiraf etmiştir. Yapısal köklü değişiklik ancak anayasal düzenlemeyle yapılabileceğine göre, bu itiraf aynı zamanda Anayasa’ya aykırılığı da içermektedir.

Odatv’de 13.11.2012 günü yayımlanan “Bütünşehir Yasası Federal Sisteme Hazırlık Mı?” başlıklı yazıda, anayasal aykırılıkları tüm yönleriyle ortaya koymuş ve yazıyı şöyle bitirmiştim: “Şimdi merak edilen konu, ‘yeni’ Anayasa Mahkemesi’nin ne karar vereceğidir.”

Anayasa Mahkemesi, dönüştürülen devlet düzeninde kendine düşeni yapmış, anayasal sistemle bağdaşmamasına ve bu kadar aykırılığa karşın “yeni” sıfatına uygun olarak siyasal iktidara, kendi dünya düzenini dayatma yönünde ilerlerken “ayak bağı” olmamıştır.

Ne yazık ki olan, Atatürk Cumhuriyeti’ne, ulusal birliğe ve ülke bütünlüğüne olmaktadır.

Bülent Serim

Odatv.com

Dipnotlar:

[1] 12.09.2013 günlü, E.2013/19, K.2013/100 sayılı karar

[2] Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van

[3] Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya, Samsun

[4] Aydınlık, 24.11.2012

[5] Çiğdem Toker, Akşam, 21.11.2012

Türkiye'nin yapısında köklü değişiklikler geliyor - Resim : 1

AYM anayasa mahkemesi arşiv