Kızlar Cemaat’i neden terk etti

Siz Odatv’nin iyi takipçisi birisiniz. Her gün satır satır okuyorsunuz. Manşetleri, haberleri, yazarların yazılarını kaçırmıyorsunuz. Düşünce...

Siz Odatv’nin iyi takipçisi birisiniz. Her gün satır satır okuyorsunuz. Manşetleri, haberleri, yazarların yazılarını kaçırmıyorsunuz. Düşünce dünyanızla, idealinizle, yaşam biçiminizle örtüşüyor. Her şeyi ile Odatv sizin dünyanız olmuş.

Ama bir sabah kalktığınız da, Odatv’ye bakıyorsunuz ki, bambaşka bir şey çıkıyor karşınıza.

Birinci manşette, “Ergenekoncular barışa darbe vuracak” başlığı var ve devam eden yazıda özgürlüğüne kavuşan paşalar, askerler, yazarlar hainlikle suçlanıyor. İkincisinde, “Hocaefendi’den Özür Diliyoruz” manşeti var ve yazıda Hocaefendinin memleket için nasıl fedakarlıklar yaptığı anlatılıyor. Artık üçüncüsüne ve diğerlerine bakar mısınız bilmem.

Üstelik yazarlar aynı ama dilleri değişmiş. Soner Yalçın “Türk okulları gurur kaynağımızdır” başlıklı bir yazı yazarken, Yalçın Küçük “Ben artık ben değilim” diye bir yazı yazmış, bu zamana kadar söylediklerimi unutun demiş. Nihat Genç ise anca iki paragraf tutan kısacık yazısına “Tövbeler olsun, liberalizmin kıymetini bilemedik” başlığını koymuş.

Müyesser Yıldız da, yakında Odatv’de yazacağını duyurduğu Ali Bulaç ile beş gün sürecek dev bir röportaja başlamış. İlk günün manşeti: “Ali Bulaç: Gönlüm hep Odatv’deydi.”

Böyle bir Odatv görseniz karşınızda ne hissederdiniz.

Bir, rüyada olduğunuzu düşünürdünüz.

İki, sitenin hacklendiğinden şüphelenirdiniz.

Üç, Odatv’nin farklı düşüncede olan başka bir gruba satıldığına kanaat getirirdiniz.

Peki gerçeği olabilir mi?

Olamaz değil mi?

Ama Zaman gazetesi bu olayı yaşadı. Zaman okuru bir anda böyle bir değişimle karşı karşıya geldi.

ZAMAN OKURU HALA TRAVMADA

Zaman gazetesi, hizmetle ilgili haberlerin-yazıların dışında AKP’yi ölesiye savunan, Tayyip Bey’i ‘gelmiş geçmiş en büyük lider’ diye tanımlayan, CHP’ye her daim karşı olan bir gazeteydi. Bu gazetenin okurları bir gün baktılar ki, her haber AKP’ye çatan, Tayyip Beyi diktatör gösteren, CHP’yi hoş ve sempatik bulan bir gazete oluvermiş. İşte Cemaat mensupları böyle bir travma yaşadı.

Ve bu travma çoğu insanı uzaklaştırmış doğal olarak. Cemaat’ten arkadaşlarımdan duyduğuma göre de, en çok kadınlar bu travmadan etkilenmiş. O yüzden en sert tavırlar kadınlardan, özellikle de genç kızlardan gelmiş.

Bu arkadaşlardan biri Semra, Cemaat’in hayli aktif kızlarından biriydi. Arkadaşlarını, komşularını Risale sohbetlerine neredeyse zorla götüren, önüne gelene Fethullah Gülen’in kitaplarını hediye eden, okutturan, minik çocuklara davasını aşılamaya çalışan, Zaman gazetesi ve Sızıntı dergisi aboneliği için koşuşturan, kamplarda ve yurtlarda ablalık yapan, durduğu yerde duramayan deli dolu bir kız Semra.

CEMAAT’İ EN ÇOK TERK EDEN KIZLAR

“Benim gibiler bu travmaya katlanamadı”, dedi. “Tanıdığım çok insan da katlanamadı. Babam ile sürtüşüyoruz bu yüzden. Doğrusunu söylemek gerekirse, erkekler biraz daha katlanabiliyor. Kızlar bence daha omurgalı. Biz erkeklerin doğru dürüst eleştiri getirdiğini görmedik. Ama kızların çoğu bu duruma isyan etti, sorguladı ve aldıkları karşılıklar tatmin edemediği için terk etti. Terk etmekle kalmadı, Tayyip’in mitinglerine en önde koştular seçim döneminde.”

“Cemaat mensubu iken nasıl AKP militanı olabiliyorsun bu kadar?” dedim. “Biz zaten AKP’liydik ki” dedi. “Cemaat birden değişti biz kadınlar bunu kabullenmedik.”

Cemaat’in erkeklerinden de çok bırakanlar olmuş, kalanlardan bazıları ise hazmedemiyormuş bu değişikliğe. Hala aralarında tartışıp duruyorlarmış.

“Peki baban ne diyor bu duruma?” dedim.

“Babam bu işe yıllarını vermiş, her türlü fedakarlıkta bulunan, elinden geldiğince hem himmet eden hem de ne denilirse Allah rızası için yapmaya çalışan mübarek bir insan. Hocaefendi, “Herkes 8 kişiye CHP’ye oy kullandıracak” diye talimat vermiş. Bu nasıl olabilir dediğimde, bir bildiği vardır diyor, onun ufku geniştir diyor, oy vereceğiz ama biz CHP’li değiliz ki, var bizim de hesaplarımız vs. vs. diyor. Benim ikna olmam mümkün değil, annem olmadı, iki ağabeyim olmadı. ‘Vebali benim boynuma” dedi biz şiddetle karşı çıktık. Sadece babam oy verdi bizim evden. Akrabalara, komşulara hep anlattı ikna edeceğim diye ama hemen herkesten tepki aldı. Bazıları da he he dedi geçti.”

CEMAAT TAYYİP BEY’E GÖZ KIRPIYOR

Ağabeysinin arkadaşı Zaman gazetesinde çalışıyormuş. “Bazı AKP aleyhine yazanlar inanın zoraki yazıyorlar” diyormuş.

Aslında bu durumu tespit etmek zor değil. Gerçekten de, zoraki yazanlar Cemaat’in has elemanları, liberal kökenliler daha rahat yazıyorlar. Ekrem Dumanlı, Ahmet Kurucan, Ali Ünal gibi Cemaat’in has yazarlarına bakın, görev bilinciyle yazıyor gibiler. Hele bu isimlerin son dönem yazılarını görün, hem çatıyorlar, hem de satır aralarında “Yeter artık, bize bir göz kırp da savaştan vazgeçelim, barışalım, her şey eskisinden daha güzel olur” demeye getiren laflar sarf ediyorlar.

“Peygamberimiz hataları affediciydi, Ebu Süfyan’ı bile o kadar hainlik ettiği halde Mekke’nin fethinden sonra affetmişti. Kendine zulmedenlere bile bağışlayıcıydı” tarzı satırlar o kadar çok sık çıkıyor ki yazılarda, anlayan anlıyor zaten.

Semra’ya bu düşüncelerimi söyledim.

“Aynen öyle” dedi. “Aslında zaman geçince durulur, unutulur diye bekliyorlardı. Ama Tayyip nerdeyse her gün büyük bir öfkeyle savaş ilan ediyor. Ömür boyu bu savaşı sürdürecek görünüyor. Böyle bir öfkeyi beklemiyorlardı, çok moralleri bozuluyor. Gerçekten de bir iki güzel söz söylese, Cemaat hemen yeni bir dönüş yapacak bundan eminim. Bizzat babamdan duydum. “Allah Tayyip beyin kalbine bize karşı bir yumuşaklık versin, bizim de hatalarımız oldu olmadı değil ama biz hatalarımızdan dönmesini biliriz.” Cemaat’in içindeki çok insan bu savaşı kaldıramayacak noktada. Birazcık yumuşak üslup, güler yüz bekliyorlar Başbakan’dan. Ama o her gün ateş püskürünce, biraz da savunma amaçlı haberler, yazılar, tweetler yazıyorlar.”

TAYYİP BEY CEMAAT’İ TUZAĞA DÜŞÜRDÜ

Hükümet kanadından bir arkadaşımla da görüştük. Kendisi başbakanın sevdiği biridir, zaman zaman fikirlerine başvurur. Ona Cemaat’ten Semra’nın ve bazılarının dile getirdiklerini anlattım. “Aslında cemaat göz kırpıyormuş, açıktan diyemeseler de hükümetin el uzatmasını bekliyorlarmış” dedim şaka yollu.

Gülüp geçecek sandım.

“Cemaat yumuşasa, biraz özeleştiri yapsa hükümet de belki yumuşardı, bu noktalara varmazdı. Ama Cemaat ilk zamanlarda kendinden çok emindi. Seçimde çok etkin olacaklarını umuyorlardı. AKP için % 28,7 gibi bir oran öngörmüşlerdi, buna hem kendilerini, hem de CHP’yi ve medyanın bir kısmını inandırmışlardı. AKP %30’lar sınırında oy alsaydı, bizim böyle gücümüz var diyebileceklerdi. Onlar kendilerini 1’ken 100 gösteriyorlardı o zamana kadar ve buna inanan çevreler vardı. Durumlarını bildikleri halde buna kendileri de inanmaya başladılar. Ama seçimde 100 görünürlerken aslında 1 oldukları ortaya çıktı. İnandırdıkları çevrelere karşı mahçup oldular. CHP’nin, medyanın pek inancı kanmadı onlara. CHP pek ses çıkarmıyor ama aslında onlara güvenmiyor. Bunun farkındalar. Kendilerini yalnız, çaresiz ve her an başlarına bir şey gelecekmiş gibi görüyorlar.”

“Yani hükümet de Cemaat’in yumuşamasını mı bekledi?”

“Başlarda olsaydı bir ihtimal ama Başbakan onlarla aslında birkaç senedir gizli bir mücadele veriyordu. İki taraf da açık etmiyordu. Dershaneler olayı ile alenileşti. Başbakan onlar için “ötekiler” ifadesini kullanınca kılıçlar çekildi. 17 Aralık başarısız olunca, ilk başlarda bir mektupla yumuşama emaresi gösterdiler, 17 Aralık sürecinde Fethullah Gülen aracılar vasıtasıyla “Sulhün yanında duracağımızdan ve elimizden geldiğince herkesi sükûnete çağıracağımızdan emin olunuz!” haberi gönderdi. Yetinmedi Cumhurbaşkanı’na mektup yazdı. Aslında Başbakan’aydı o mektup. Ama mektup daha gelmeden 25 Aralık olayı patlak verdi. Barış mektubu ulaşmadan yeni bir operasyona girdikleri için zaten bir inandırıcılıkları kalmadı. Operasyon başarısız olunca da, bu sefer seçimde alt etmenin yolunu aradılar, CHP’den daha çok çalıştılar bunun için. Seçim sonuçlarında asıl yenilen Cemaat oldu, dediğim gibi 100 görünürlerken 1 oldukları anlaşıldı. Cemaat zaten sanal güçtür, sanal alemde ayakta kalmaya çalışıyorlar.”

“Şimdi yumuşasalar, yine emareler var. Aracılar gelip gidiyormuş.”

“Umulmadık aracılar var hem de. Gerçi çoğu insan aracı olmaktan çekiniyor da, yine de birileri yumuşama adına bir şeyler söylüyor. Tabii faydasız. Zaten Başbakana ulaşabilen de yok.”

SAVAŞ 2015’E KADAR SÜRER

“Peki neden gizli gizli savaş yaşandı dershane olayına kadar?”

“Tayyip Bey, onların sadece kendileri için çalıştığını, tamamen devlet içinde devlet olmaya uğraştıklarını 3-4 sene önce fark etti, iki sene önce de kesinleştirdi. Cemaat’in içinden de çok istihbaratlar geliyordu, bazı gelişmelere şahit olunca emin oldu. O zamandan beri kadrolaşmalarını önlemeye çalıştı, onların dershanelerinden, yurtlarından, okullarından gelenleri, onlardan gelen listeleri hep engelledi. Onları ihalelere sokmamaya başladı. Kentsel dönüşüm ihalelerini çok istiyorlardı, İhlas grubuna verildi onlara verilmedi. Cemaat’i en çok öfkelendiren de bu oldu. Seçim zamanı gelince, Başbakan dershane olayı ile Cemaat’i tuzağa düşürdü ve gizli süren mücadele açık bir savaşa dönüştü.”

“Tuzağa düşürmek?”

“Normalde Cemaat’e ne yapsan sesini çıkarmaz, el altından hedefleri için çaba gösterirler. Nitekim birkaç senedir her yönden engellenmeye başlanmışlardı, buna rağmen açıktan bir şey diyemiyorlardı. O dönem, “Erdoğan çok kibirli, sonu iyi değil” gibi mensuplarına bir şeyler söylüyorlardı ama kendi aralarındaydı. Onları kızdıracak, öfkelendirecek tek şey dershaneleri kapatmak olurdu. Çünkü hem insan, hem finans kaynağı olarak cemaatin can damarıydı. Dershane kapatma meselesi ile başbakan onları seçim öncesi tuzağa düşürdü ve açıktan savaşa çekti. Onlarda tapelerle, operasyonlarla karşılık verdi. Başbakan da bunu istiyordu. Herkesin dev güç gördükleri Cemaat’in, aslında sanal bir güç olduğunu seçimlerde göstermiş oldu.”

Bu konuşmalardan da anladım ki, ne kadar sulh için çaba harcanırsa harcansın, bu savaş en azından 2015 seçimlerine kadar bitmez.

Asiye Güldoğan

[email protected]

Odatv.com

cemaat başbakan CHP asiye güldoğan arşiv