Siz bana güvenmediniz

Şeref Düzyatanlar yazdı...

Siz bana güvenmediniz

Aşı, aşı, aşı… Her ortamda bugünlerde muhabbetin başlangıç noktası da aşı, bitiş noktası da. Kimi iki doz Çin bir doz Alman oldum ama ben de unutkanlık başladı diyor. Kimi iki doz Alman oldum ama peşine kendimde Alman oldum, artık yaptığım her işi Alman disipliniyle yapıyorum, çalışırken gör hele beni diye abartıyor.

Aşı muhabbetinin hayatımızı bu kadar ele geçirdiği şu dönemde aşı karşıtlarının kendi aralarındaki muhabbetleri de gündemi oluşturuyor. İki tarafta öyle kıyasıya savaşıyor ki kim kimi ikna edecek bilinmiyor. Lobiler, fonlar, reklamların yanında devletler de aşılama oranını yükseltmek ve aşı karşıtlarını ikna etmek için canhıraş çalışıyor.

Gerek devlet bazında, gerek yerel yönetimler öncülüğünde ya da stk’ların teşvikleriyle aşı oranını ne kadar yükseltirsek hastalığı kontrol etme hızımız o kadar yükselecek mantığıyla hareket ediliyor. Yani bir nevi kurumlar zamanla yarışıyor. Aşı oranın düşük olduğu yerlerde ise oranı olabildiğince yükseltmek için çeşitli kampanyalar düzenleniyor.

Aşılama oranını yükseltmek için kim ne yapıyor diye araştırdığımda sonuçlar hayli ilginç çıktı. Örneğin genç nüfusun yüksek olduğu Şanlıurfa ilimizde valilik aşı olan gençlere çekilişle bisiklet ve tablet dağıtmış. Hem de insanları belirli bir noktaya toplamak yerine seyyar aşı ekiplerini ayaklarına göndererek. Sonrasında Trabzon İl Sağlık Müdürlüğü ve Turizm İşletmecileri ve Seyahat Acenteleri Derneği temmuz ayında aşı olanlara kentte bulunan otuza yakın işletmede ağustos ayında kullanılmak üzere indirim kuponları vermiş.

Diğer taraftan Türkiye’de de hizmet veren dünya çapında bir ulaşım şirketi eylül ayına kadar aşıya gitmek isteyenleri aşı noktalarına ücretsiz taşımış. Bu durumu kötüye kullanan olmamış mı? Elbette olmuş. İranlı bir turizm acentesi İranlı vatandaşları Türkiye’de aşı yaptırma paketi satıp insanlara ne olduğu belli olmayan sıvılar enjekte ederken yakalanmış. Yani fırsatçılar bu durumdan da yararlanıp argo tabirle ekmeğine bakmış. Yani insanoğlu burada da hamlık yapıp dünyevi hırslar uğruna bir grup insanı tavuk gibi yolup ortaya atmış.

KÖY HALKI ÇARESİZ

Neyse efendim bu liste baya uzayacak ama ben kısadan hisse durumu anlatıp bu haftaki sürenin sonuna geldiğimden yine bir yaşanmış ateş başı hikâyesi anlatıp huzurlarınızdan çekileyim. Bu komik hikâyeyi dilimin döndüğünce size aksedip müsaade isteyim.

Yıllar önce köyün birini öyle bir kuraklık vurmuş ki susuzluktan değil toprak insanlar çatlayacak duruma gelmiş. Köy halkı öyle çaresiz, öyle umutsuz kalmış ki en son umudu yakın köyden aldıkları bir haberde bulmuşlar. Falanca ilin falanca ilçesinde yaşayan nefesi kuvvetli bir hoca var ki deme gitsin. Okuduktan sonra değil yağmur tufan kopuyor desek yeridir demiş yakın köy halkı.

Hemen köyden bir heyet toplanıp bahsedilen hocayı gidip bulup getirmişler. Hoca hiç vakit kaybetmeden köyün dışına çıkıp duaya başlamış. Bir saat kadar sonrada duayı bitirip hakkı olan parayı alarak herkesle birlikte köye doğru yola çıkmış. Çıkmış ama ne yağmur var ne hava kapalı. En sonunda çileden çıkan muhtar hocanın yakasına yapışarak:

-Ulan hani sen daha duaya başlar başlamaz yağmur yağdırıyordun. Dolandırdın bizi ver çabuk paramızı deyince hoca muhtardan kurtularak:

-Siz bana inanıp güvenseydiniz yağacaktı. Fakat siz bana güvenmediğinizden yağmadı diye karşılık vermiş. Bu cevaba sinirlenen muhtar:

-Ulan güvenmesek seni gidip ta oralardan buralara getirir miydik? Karşılığını verince muhtar, imam elindekini havaya kaldırmış.

-Siz sadece bana değil. Tövbe hâşâ Allah’a da güvenmediniz. Güvenseydiniz yanınıza benim gibi şemsiye alırdınız bre zındıklar dedikten sonra köyden usulca ayrılıp geldiği yöne doğru yola koyulmuş.

Haftaya görüşmek üzere sevgi ve saygılarımla hoşça kalın…

Şeref Düzyatanlar

Odatv.com