14 yıldan sonra geri adım: "Türküm, doğruyum, çalışkanım" demek yasaklandı

Ali Taştan yazdı

14 yıldan sonra geri adım: "Türküm, doğruyum, çalışkanım" demek yasaklandı

Cumhuriyet daha gençlik yıllarında, geleceği kurmanın tek yolunun aydınlanmayla olacağından emindi. Eğitim meşalesi de bu yolda en önde olacaktı. Türkiye özgü bir modelle Köy Enstitüleri kuruldu, içinden çok sayıda aydın yetişti. Enstitü mezunu öğretmenlerin ellerinin değdiği yerde yeni bir aydınlanma meşalesi yandı. Çok geçmedi, Enstitü'yü kuran Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç (Enstitü öğrencilerinin Tonguç babası) görevden alındı. Artık Türkiye'de başka bir döneme geçiliyordu. İlk kurban verilen yerlerden birisi eğitim olmuştu.

Gönen Köy Enstitüsü'nde okuyan Fakir Baykurt, o değişimi şöyle anlatıyor:

"Dünya inişli yokuşlu denir. Üçten dörde geçtik. Ankara’nın rüzgarları döndü. Yücel’i, Tonguç’u görevlerinden uzaklaştırdılar. Savaş bitti, bir başka savaş başladı sanki: Enstitülerde solculuk yapılıyormuş da, zararlı kitaplar okunuyormuş da, kız-erkek bir arada okumak Türk töresine aykırıymış da; A! Aaa!. Kızlar önce ayrı sınıflara, sonra ayrı enstitülere. Anlaşılmaz sıkılıklar başladı. Müdürümüz değişti, öğretmenler ayıklandı. Sık sık dolaplar aranıyor, kitaplarımız alınıyor. Enstitüleri kuranlar kötüleniyor."

AKP’Lİ YILLAR

Türkiye’de eğitim hiçbir zaman dört başı mahmur olmadı. Ancak yürüyen bir sistem vardı.

AKP’nin iktidara gelmesiyle planlı bir şekilde, bilerek ve isteyerek eğitim alanında değişiklikler yapılmaya başlandı. İlk olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın hafızasını oluşturan bin 300 yönetici AKP’nin bakanı Erkan Mumcu tarafından görevden alındı. Hafızasını kaybeden bakanlıkta Erkan Mumcu’nun Bakanlığı sadece dört ay sürdü.

2003 yılında göreve gelen Hüseyin Çelik’in ilk işi öğretim programlarını değiştirmek oldu. Bu önemli hamle ders içeriklerinin sadeleştirildiği gerekçesinin gölgesinde kaldı. Eğitim kamuoyu ciddi bir hazırlık döneminden sonra yapılması gereken bu değişikliği sessizce izledi.

14 YILDAN SONRA GERİ ADIM: YÜZDE 99.3’Ü MEMNUN DEĞİL

Hüseyin Çelik döneminin en ciddi değişikliklerinden biri de “Birleşik Eğik El yazısı” oldu. Parmak gelişimini tamamlamayan, temel dik yazı uygulamasında zorlanan, 6 yaşındaki çocuklarımıza birleşik eğik yazı dayatıldı. Tam 14 yıl boyunca çocuklarımız temel dik yazı ve birleşik eğik yazı ikileminden kurtulamadı.

Hüseyin Çelik’in aldığı kararla eğitim hayatını şekillendirmişti. 14 yıl sonra (23 Mayıs 2017) kürsüye bakan olarak çıkan İsmet Yılmaz, adeta geçmişin günahlarını reddederek yeni bir dönemin başladığını açıkladı. AKP’de gelen bakan bir öncekinin başarısızlığını tarihin karanlık kalmasını umdukları sayfalarına gönderiyordu.

Yılmaz, “Gelecek eğitim-öğretim yılından itibaren ilk okuma yazma eğitiminde el yazısı yerine dik temel harfler kullanılması kararını verdiklerini, çağın gerektirdiği bilgi, beceri ve değerleri vereceklerini, bunu yapabilmek için de çocuklarımıza okumayı ve yazmayı sevdirmemiz gerektiğini” söyledi.

Yaptırdıkları bir anketten bahseden Yılmaz, öğretmen, veli ve öğrencilerin yüzde 99,3’ünin bitişik eğik el yazısından memnun olmadığını kaydetti ve “Öğrenciye dersi sevdirmenin başarıda en önemli kural olduğunu, bu nedenle değişiklik için karar verdiklerini” vurguladı.

Eğitim dünyasının yüzde 99.3’ünün memnun olmadığını anlamak için tam 14 yıl geçirdiler. Yani Milli Eğitim çatışında eğitime başlayan bir öğrencinin bütün eğitim hayatından bile fazla bir zaman…

İsmet Yılmaz; ilimden gidilmeyen yolun sonunun karanlık olduğunu, evlatlarımızı hayata hazırlamak için çağın gerektirdiği bilgi, beceri ve değerleri vermemiz gerektiğini, bunu yapabilmek için de çocuklarımıza okumayı ve yazmayı sevdirmemiz gerektiğini söylüyordu.

Artık olan olmuş ve 14 kere 1,2 milyon öğrencinin geleceği karartılmıştı. Yılmaz’ın sözleri sanki boşlukta asılı kalmıştı.

Sonra liseler 4 yıla çıkarıldı. Liselerin 4 yıla çıkarılmasının tek nedeni çocuklarımızın işsizliğinin biraz daha ötelenmesiydi.

FETÖ BAKANLIKTAKİ ÖRGÜTLENMESİNİ TAMAMLADI

2009 yılında göreve gelen Nimet Baş, 2010 yılında Fatih Projesini başlattı. 8,5 milyar bütçeli proje yolsuzluk ve usulsüzlüklerle anılmaya devam etti. Bir arpa boyu yol alınamadı. Çocuklara dağıtılan 1,4 milyon tabletin akıbeti merak konusu oldu. Fatih Projesini başlatan bürokratların neredeyse yarısı görevden alındı.

Etkilerini yaşamaya devam ettiğimiz pandemi dönemindeki uzaktan öğretim sürecinde bile sadece 664 bin tablet dağıtılabildi.

Nimet Baş döneminde Genel liseler, Anadolu liselerine dönüştürülmeye başlandı. Tabela değiştirmenin eğitime katkısı olmayacağını Bakanlık göremedi. FETÖ’cüler bu dönemde bakanlıkta örgütlenmelerinin zirvesine ulaştı.

200 YILLIK DENEYİMİMİZİ KAVGA DÖVÜŞ DEĞİŞTİRDİLER: OKUL TERKLERİ ARTTI

2011 yılında göreve gelen Ömer Dinçer, MEB’in teşkilat yapısını yerle bir etti. İkinci hamle olarak 4+4+4 eğitim modeli kavga dövüş Meclis’te kabul edildi. 60 aylık çocuklarımız zorla okula başlatıldı. Milyonlarca çocuğumuz okula uyum sağlayamadı, okuma yazma öğrenemedi, okul terkleri arttı. Okullaşma oranları düşmeye başladı. 200 yıldan beri devam ettirdiğimiz 5 yıllık ilkokul deneyimimiz sona erdirildi. Eğitim kademeli hale getirildi.

MEDRESE, SIBYAN MEKTEBİ DÖNEMİ

Bu dönemde TCK 263 değiştirildi. Yasaya aykırı okul açmanın hapis cezası kaldırıldı. Yasa dışı yapılara, “buyurun meydan sizin” dendi.

Merdiven altı sözde okul sayıları olağanüstü arttı. Medrese, sıbyan mektebi adı altında yapılar türedi. Bu dönemde bir başka hamle daha yapıldı. Ulusal bayramların statlarda kutlanması yasaklandı. MEB’in Kur’an Kurslarını denetleme görevine son verilerek kurslardaki yaş sınırı kaldırıldı. Ve 2018 yılında 0-4 yaş aralığında 16 bin 370 bebek Kur’an Kursuna kaydedildi.

SİSTEMİ DEĞİŞTİRDİ BAKANLIĞA OTURDU

Sahneye çıkma sırası Nabi Avcı’ya geldi…

Ömer Dinçer görevini yapmıştı. Artık MEB’in başına topluma daha şirin gözükecek birinin geçmesi lazımdı. 4+4+4’ün meclisteki görüşmeleri esnasında yarım saatte teklifin komisyondan geçmesini sağlayan Nabi Avcı, 2013 yılında bakan koltuğuna oturdu.

4+4+4’ün meclisten geçmesini sağlayan Nabi Avcı’nın önünde dershaneler gibi önemli bir sorun vardı. MEB dershaneleri kapatmak için ciddi bir hazırlık yaptı. Ülke genelindeki dershanelerdeki toplam öğrenci sayısının neredeyse üçte ikisi FETÖ’nün dershanelerine kayıtlıydı. 6528 sayılı yasa ile dershaneler kapatıldı. Ayrıca bu Kanunla yaklaşık 40 bin MEB yöneticisi görevden alındı.

MEB’de görevden alınmayan tek bürokrat bakanlık tarihindeki son müsteşar olan Yusuf Tekin olmuştu. Yusuf Tekin kendisi hariç MEB’in tüm yöneticilerinin görevden alınmasını başarmıştı. Sonraki yıllarda Yusuf Tekin, rektör olabilmesi için kendisine çıkarılan özel kanun nedeniyle MEB’in “Harika Çocuğu”, olarak anılmaya başlanacaktı. (Bu konuyu sonraki yazılarımda detaylandıracağım.)

MEB’İN KOLONLARINI YIKTILAR: “TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM” DEMEK YASAK

Milliyetçi, muhafazakar son müsteşar döneminde Andımız da kaldırılarak, okullarda “Türküm, doğruyum, çalışkanım” demek yasaklandı.

Türklük, doğruluk, çalışkanlık… Nabi Avcı ve Yusuf Tekin döneminde devreye sokulan planlar MEB’in ana kolonlarını yıktı. Proje okulu diye uydurdukları sistem için Nabi Avcı, Meclis’te “sayıları 10-15’i geçmeyecek” demişti. Proje okullarının sayısı 2 bini geçti.

Neredeyse 100 bin öğretmen sadece Bakan onayı ile atanmaya başlandı. Amaç hasıl olmuş, müdür, müdür yardımcısı ve öğretmen atamalarında keyfi uygulama dönemi başlatılmış oldu.

TARİKATLAR SORGUSUZ SUALSİZ OKULA GİRDİ

Yine bu dönemde sosyal etkinlik yönetmeliğinde değişiklik yapılarak tarikat ve cemaatlerin uzantısı vakıf-derneklerin okullara sorgusuz sualsiz girmelerinin önü açıldı. Öğretmenlerin yetkileri bu vakıf ve derneklere devredildi.

DEVLET OKULLARI SABUN BULAMAZKEN ÖZEL OKULLARA 6 MİLYAR TL AKTARILDI

Ayrıca özel okullara giden öğrenciler için destek uygulaması devreye sokuldu. Devlet okulları sabun bulamazken, 5 yılda yaklaşık 6 milyar TL özel okullara aktarıldı.

Okullarımızda başıboşluk alıp gittiyse, öğretmenler müdürlerin insafına terk edildiyse bunun iki sorumlusu bulunuyor: Nabi Avcı ve Yusuf Tekin…

Çünkü bu dönemde MEB’in teftiş sistemi sayısız değişiklik yapılarak yerle bir edildi. Ders denetimine son verildi.

Unutmadan belirtmeliyim, dershaneler resmen kapatılmış olsa da sadece tabela değişikliğine gidildi. Ve dershaneler Temel Lise adı altında faaliyetlerine devam etti. Hülasa; Nabi Avcı ve Yusuf Tekin çok iş yaptı!

Nabi Avcı’ya “hizmetlerinden” dolayı teşekkür edildi ve yerine 2016 yılının Mayıs ayında İsmet Yılmaz getirildi. Yusuf Tekin’in de yapacakları bitmemiş olmalı ki görevine devam etti. Nabi Avcı’yla küs ayrıldıkları MEB koridorlarında kulaktan kulağa fısıldandı.

İsmet Yılmaz döneminde ilk iş olarak Türkiye Maarif Vakfı Kuruldu. MEB’in bütçesinden milyonlar bu vakfa aktarıldı. Türkiye Maarif Vakfı dünya genelinde FETÖ’ye ait okulları kendi bünyesine almaya başladı. Bu açıdan değerlendirildiğinde FETÖ’nün uluslararası eğitim alanındaki etkisi azaltılmaya başlandı.

ALADAĞLARIN, KARAMANLARIN KAPISI ARALANDI

Ayrıca, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına geçildi. Gerekçe olarak da, öğretmenlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine kısa süreli çalışmaları gösterildi. Öğretmenlerin iş güvencesi kaldırılırken, teşvik edilmeleri akla dahi gelmedi. Vakıf ve derneklerle etkili protokoller bu dönemde yapıldı. Bu dönemde özel sektöre ve şahıslara ortaokul düzeyinde yurt açma izni verildi. Tarikat ve cemaatlerin ekmeğine yağ sürüldü. Yeni Aladağların, Karamanların kapısı aralandı.

Bu düzenlemeye dikkat çekmek istiyorum. Ortaokul düzeyinde yurt açma yetkisinin şahıslara ve tüzel kişilere verilmesi son derece sakıncalıdır. Bu yaş grubunda bulunan çocuklarımızın devlet tarafından korunması ve kollanması daha doğru bir uygulama olacaktır. Bu yönetmelik değişikliğine dava açılsa da iptal kararı çıkmamıştır.

VAKIFLARA TAŞINMAZ TAHSİSİNİN ÖNÜNÜ AÇTI

Öte yandan İsmet Yılmaz döneminde okullara mescit açma zorunluluğu getirildi. Ayrıca “Kamu Taşınmazları Üzerinde Eğitim Ve Yurt Faaliyetleri İçin Üst Hakkı Tesis Edilmesine İlişkin Yönetmelik” yayımlandı.

Bugün çok tartışılan TÜGVA, TÜRGEV gibi vakıf ve derneklere taşınmaz tahsisinin önü açıldı. TEOG kaldırıldı. Liselere giriş ve üniversitelere giriş sistemi değiştirildi.

Bir Milli Eğitim Bakanının en son söyleyeceği cümleyi İsmet Yılmaz TEOG’un kaldırıldığını açıklarken söyleyiverdi. Zaten TEOG’un kaldırıldığını bir taksi durağında öğrenmişti. Böylece okullarımız nitelikli-niteliksiz şeklinde ikiye ayrıldı.

BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI DÖNEMİ

Ve Ziya Selçuk dönemi…

Ziya Hoca’nın bakan olması eğitim kamuoyunda olağanüstü bir hoş görü ile karşılandı. Muhalefet partileri bile Selçuk’a kredi açtı. Ancak Ziya Selçuk’un ilk işi Danıştay’ın Andımız kararına itiraz etmek oldu. İtiraz dilekçesinde de Andımızla ilgili zehir zemberek ifadelere yer verildi.

Ayrıca 2023 Vizyon Belgesini hazırladı. MEB’in hazırladığı vizyon belgesini yine MEB’in öğretmenlerine anlatması için bazı akademisyenlere milyonlar verildi.

Ziya Selçuk, öğretmen ve öğrencilerle, basına yansıdığı kadarıyla olumlu ilişkiler kurdu. En iyi yaptığı iş sosyal medyayı düzenli kullanmak oldu. Anılarımızda kartopu oynarken çekilmiş fotoğraflarından başka hiçbir şey kalmadı. Onun döneminde 1 buçuk yıl okullarımız kapalı kaldı. Yaptığı ve yapamadığı atamaların neredeyse tamamı tartışıldı.

ÖĞRENCİLER TABLET BEKLERKEN KAPALI OKULLARA TASARIM ATÖLYELERİ AÇTI

Salgın döneminde tablet ve bilgisayar ihtiyacı varken kapalı okullarımıza bol bol tasarım ve beceri atölyeleri açıldı. Bu mesele bakanlık içerisinde önemli bir mesele olarak tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.

Ziya Selçuk salgın döneminde 2 milyon öğrenciye ulaşamadıklarını, 1 milyonuna ise hiç ulaşamadıklarını itiraf etti. MEB ile TÜGVA arasında süresiz protokol imzalandı. Mahkeme kararlarına rağmen bu protokoller iptal edilmedi.

Milli Eğitim Bakanı, MEB bütçesi içerisinde personel maaşlarının ciddi bir yük olduğunu ifade etti. Ekip kuramadı, bakan gibi değil bürokrat gibi hareket etti. Bazı bürokratların etkisinde kalınca yol arkadaşlarından ayrı düştü. Kardeşinin yönetim kurulunda olduğu şirketlerin MEB’e bağlı özel okullarla ilişkisi ayyuka çıkınca görevden affını istedi.

SON BAKAN SAHNEDE: GÖREVDEN ALMA FIRTINASI

Ve şimdi koltukta son Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer var. Onun dönemi başladı…

Basınla ve sosyal medya ile pek içli dışlı olmadığını ispatladı. Göreve başladığı günden bu yana MEB’de görevden alma fırtınası yaşandı. 19 yıllık AKP iktidarında görevden almalar konusunda Mahmut Hoca’nın hızına kimse yetişemedi.

Okulları açık tutma inadı olduğunu ortaya koydu. Yeterli tedbir alma konusunda hızı davranamadı. Yeterli tedbir alınmaması nedeniyle, okulların tam kapasite eğitim öğretime başlaması iyi mi oldu, kötü mü oldu bir tartışma aldı başını gitti. Okullardaki vaka sayıları patladı. Kısa süre içerisinde kimin haklı olduğu ortaya çıkaracak gibi.

Mahmut Özer biraz derinden ve sessiz ilerliyor. Görevden almalar ve yeni bürokratların atanması eğitim kamuoyunu ikiye böldü. Bazı atamalar çok isabetli bulunurken, bazıları da özellikle bürokratlar tarafından eleştirildi.

Şura kararı tam bir hazırlık dönemi yapılmadan alındı. Tüm paydaşlarla işbirliği yapılması pas geçildi.

Mahmut Özer’in yapacağı en önemli işlerin başında liyakatin yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Bu sistemde Bakan kim olursa olsun, tablo değişeceğe benzemiyor.

Yukarıda yaptığım tespitlerin içeriği ile ilgili değerlendirmeyi siz okurlara bırakıyorum. Eğitim alanında neden başarısız olduğumuzu yıllardır yazıyoruz. Artık sözün bittiği yerdeyiz. AKP iktidarı ideolojik dayatmadan, adam kayırmacılıktan, yandaş sendika ve üyelerini korumaktan, çocuklarımızı ayrıştırmaktan vazgeçmediği sürece eğitimde daha çok kuşak kaybedeceğimiz ortadadır.

Yazıya, öğretmen Fakir Baykurt’la başlamıştık. Yine onunla bitirelim:

“…Cumhuriyet beni götürdü, açtığı Köy Enstitüsünde eğitti, öğretmen yaptı, elime kalem verdi, yurdun yazarları arasına kattı. Şimdi düşünüyorum, yokluktan geliyorum. Cumhuriyete elbette teşekkür ediyorum, ama onun için ölmüyorum. Yazarın görevi şakşakcılık değildir. O devlet on yıl sonra gericileri sevindirmek için okuduğum Köy Enstitülerini kapattı. Nasıl yapalım da bu devlet gene o devlet olsun, başka yoksul köy çocukları da kanatlansın…”

Evet, bütün meselemiz bu: “Nasıl yapalım da bu devlet gene o devlet olsun, başka yoksul köy çocukları da kanatlansın.”

Bir 19 yılı daha kaybetmemek için tüm paydaşlarla birlikte toplumsal uzlaşı yoluyla çözüm arayışı içerisine girilmekten başka çaremiz kalmadı…

Ali Taştan

Odatv.com

AKP eğitim milli eğitm bakanlık